Fenerbahçe Ülker Genç Erkek Basketbol Takımı, Sakarya’da devam eden Genç Erkekler Türkiye Basketbol Şampiyonası C Grubu 3.maçında, Utku 3, Berk 7, Ayberk 6, Mert 9, Metecan 16, Tansu 6, Ozan 16, Mehmet Şanlı 19, Ahmet 4, Ayberk 13, Mehmet Alemdağ 4’dan oluşan kadrosuyla Akhisar Belediye’yi 103-58 mağlup ederek üçüncü maçını da kazandı ve çeyrek finale yükseldi.
Fenerbahçe Profesyonel Futbol Takımı maçları (2012-13 sezonu) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fenerbahçe Profesyonel Futbol Takımı maçları (2012-13 sezonu) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
23 Mayıs 2013 Perşembe
Fenerbahçe : 1 - Trabzonspor : 0 (Ziraat Türkiye Kupası Final maçı) BİR KEZ DAHA ŞAMPİYON FENERBAHÇE !!
Sezonun 64.maçı..
Geçen yıl Temmuz ayında açılan sezonda oynanılan tam 64 maç.
Ve bu alanda, Türkiye'de en fazla oynanması gereken maç sayısı ise 65.
Yani sadece 1 maç eksiği.
O da malumunuz olduğu gibi UEFA Finali.
Fenerbahçeli futbolcular, işte böylesine yorucu ve zorlu bir sezonun son maçına bu akşam Ankara'da çıkarken, yine "ellerinde olmayan" nedenlerden dolayı gerginleşti bir anda ortam.
Geçen hafta İstanbul'da oynanan ve "2010-11 sezonu şampiyonu Trabzonspor" pankartlarının asıldığı, kendileriyle alakalı olmayan bir duruma bile "maydanoz" olan camia da eminiz bu akşam en az Trabzonspor kadar üzülmüştür Türkiye Kupası'nı kaybettiklerine.
İşte böylesi bir ortamda maça çıkan, üstelik te ligin 33.haftasında Kadıköy'de yapılan "provokasyon ve buram buram tahriğin" son raddesine ulaştığı maçta kaybedilen Volkan Demirel ile Raul Meireles'in üstüne, bir de U19 Milli Takımı ve Federasyon yetkililerinden Salih Uçan darbesi yiyen Fenerbahçe'nin, elindeki silahları da azalıyordu maç öncesi birer birer.
Ankara'da kaleyi Mert Günok'a, orta sahayı ise Mehmet Topal-Emre Belözoğlu ikilisine bırakan Aykut Kocaman, ligin sonlarında form düşüklüğü yaşayan Reto Ziegler'i de kadroya almayarak maça çıktı.
Diğer oyuncular hemen hemen aynıydı.
İleride Sow-Webo-Kuyt üçlüsünün arkasında yine Baroni vardı.
Türkiye'de oynadığı maçlarda resmen Trabzonspor'un belalısı olan Baroni..
Neyse, o konuya tekrar döneceğiz.
Maça Trabzonspor hızlı başladı denilebilir.
Bu sezon ligde istediklerini yapamayan, sürekli olarak orta sıralar, hatta birara düşme potasına bile gerileyen Trabzonspor, bu maçı dolayısıyla da kupayı mutlaka kazanmak arzusundaydı.
Fenerbahçe ise, UEFA Avrupa Ligi'nden dramatik bir şekilde elenmesinin ardından yaşanan moral bozukluğuyla birlikte ligi de "boş vermiş" ve elinde sadece Türkiye Kupası kalmıştı.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Türkiye'de bir sezonda bir takımın oynaması gereken maksimum maç sayısına sadece 1 maç kala rekor kıran Fenerbahçe, böylesine bir sezonu en azından bir kupayla taçlandırmak ve tarihe geçmek niyetindeydi.
İşte böylesine bir ortamda maç başladı.
İlk dakikalarda Trabzonspor'un baskısı karşısında Fenerbahçe orta sahası açıklar verirken solbek Hasan Ali Kaldırım'ın Volkan Şen'in kaleye giden topu son anda uzaklaşmasıyla bir anda takım da silkindi ve ataklarına başladı.
Ligde oynadığı maçların neredeyse tamamında ilk golü yiyen Fenerbahçe, bu maçın final maçı olduğunu ve ilk golü asla yememeleri gerektiğini bir anda hatırladı.
Emre Belözoğlu-Mehmet Topal ikilisi daha cesur olarak toplara girerken defans ta daha derli topluydu.
Gökhan Gönül yine sağdan hızlı ataklar düzenliyor, kendisine bu defa solbek Hasan Ali Kaldırım da ters taraftan destek vererek Trabzonspor'un her iki kanadını da çökertme niyetinde oluyorlardı.
Maçın 9.dakikasında ise Mehmet Topal'ın harika bir şekilde Moussa Sow'u kaleciyle karşı karşıya bıraktığı pozisyonda gelen gol, Fenerbahçe için artık daha kolay bir maç izleneceği izlenimini verdi bizlere.
Zira Trabzonspor'un ligde oynadığı maçlarda yaşadığı gol sıkıntısı, böylesine bir final maçında da kendisini gösterecek, buna karşılık ise defansında vereceği açıklarla birlikte Fenerbahçe'nin gol sayısını da arttıracağını düşündük.
Maç tam da bu düşüncemiz çerçevesinde gelişti.
Maç başı seromonisinde kaptan Emre Belözoğlu ile tokalaşmayan Zokora, geçen yıldan kalan ve yüce Türk adaletinin de beraat kararıyla akladığı Emre Belözoğlu ile olan davasını kapatmaya kararlı bir şekilde, tıpkı geçen yıl Süper Final Grubu'nda oynanan maçta yaptığı "taammüden adam öldürmeye" teşebbüs kokan hareketini yineledi.
(Devre arası soyunma odasında Emre Belözoğlu'nun görüntüsü)
Bu hareketin karşılığı, bütün dünya statları ve hakemleri nezdinde kırmızı kartken, ne hikmetse Türkiye'de, hele ki muhatap Fenerbahçeli futbolcularsa karar devam oluyor.
Nitekim öyle de oldu.
Sarı kartla cesaretlendirilen ama ciddi de bir ikaz alan Zokora'nın etkisinin giderek azalmasıyla da Fenerbahçe orta sahası daha fazla rakibi sıkıştırmaya başladı.
Sezonun Fenerbahçe adına en faydalı futbolcularından olan Dirk Kuyt'un bu maçta yaşadığı sakatlığın da etkisiyle eski gücünden uzak olması, belki de Fenerbahçe'nin en verimsiz tarafıydı.
Türkiye'de oynadığı maçlarda Trabzonspor performası daha farklı olan ve bu istatistiği ile dikkat çeken Cristian Baroni ise, zaman zaman ortaya çıkıyor ve gollük şutlar gönderiyordu rakip kaleye.
İlk yarı biterken Tolga'nın parmaklarının ucuyla kornere çeldiği şutunda da, ikinci yarının başlarında yine benzer bir şutunun yine aynı şekilde kornere çelinmesinde de, bu sezon belki de en fazla şutu direkten dönen takım hüveyetindeki Fenerbahçe'nin bu maçta da yine aynı Baroni ile birkez daha direğe takılmasında da Baroni çok şanssızdı.
Ve de bu istatistiğini artırma şansı bulamadı.
İkinci yarıya Tolunay Kafkas'ın, Zokora'yı kenara almasıyla başlaması belki de Trabzonspor adına en önemli hamleydi.
Zira gerilen ortamda Zokora'nın ihracı an meselesiydi.
Zokora'nın yerine giren Aykut'un orta alanda daha cesur hamleler yapmasıyla kısa bir süreliğine de olsa baskı kurmaya çalışan Trabzonspor'a, sakatlanarak oyundan çıkan Egemen'in yerine dahil olan Bekir İrtegün ve Yobo karşı koydu.
Özellikle Bekir İrtegün'ün yağptığı 2 kritik ters kademe, belki de maçın dönüm noktasıydı.
Trabzonspor'un bu baskısını orta sahada bol pas yaparak kıran Fenerbahçe, farkı artıracak pozisyonları da buldu.
Özellikle maçın sonlarında Webo'nun karşı karşıya kaldığı pozisyonda Tolga'nın refleksi, belki de Trabzonspor adına son bir umut oldu.
Baroni'nin 2, pirre Webo'nun 2 ve Moussa Sow'un 1 %100 gollük şutlarında gol izni vermeyen Tolga, belki de Trabzonspor'u tarihi bir hezimetten kurtardı.
Başkan Sadri Şener'in gidereayak "düşmanlık devam etmeli" saçmalığının gölgesinde oynanan maçta Fenerbahçe, bir kez daha dersini verdi Sadri Şener'e.
Umarız bu son gidişi olur ve bir daha dönmez Türk futboluna.
Sezon başından beri oynadığı bütün kulvarlarda üstün bir performans sergileyen Fenerbahçe, bu sezonun kupasız kapatılmasına razı olamazdı ve olmadı da.
Son 2 sezondur kazanılan Türkiye Kupası, belki de buruk bir teselli olsa da, özellikle Trabzonspor'a karşı kazanılması önemliydi.
Şimdi beklentimiz, önümüzdeki sezon Türk Telekom Arena'da oynanacak ilk Galatasaray-Trabzonspor maçında da "2012-13 Türkiye Kupası Şampiyonu Trabzonspor" pankartını görmektir.
Ve de aynı şekilde 3 Temmuz sürecinden bu yana oynanan 7 Fenerbahçe-Trabzonspor maçında sadece 2 beraberlik alan Trabzonspor camiasının, yeni bir şike sürecini başlatmasıdır.
Bu sezon yaşanılan onca sıkıntıya rağmen yılmayan, mücadeleleriyle rakipleri yıldıran, dostlarını sevindirip düşmanlarını (harici ve dahili) üzen Fenerbahçe'nin yılmaz savaşçılarını, teknik ekibinden malzemecisine, oyuncusundan yöneticisine, bu zorlu yolda onları asla yanlız bırakmayan büyük taraftarına sonsuz teşekkür ediyor, özellikle de Aykut Kocaman'a kocaman kocaman sevgilerimizi sunuyoruz.
Darısı nice kupa ve zaferlere..
Stat: 19 Mayıs
Hakemler: Fırat Aydınus, Serkan Ok, Aleks Taşçıoğlu
Fenerbahçe: Mert, Gökhan, Egemen (Dk. 51 Bekir), Yobo, Hasan Ali, Mehmet Topal, Emre (Dk. 76 Mehmet Topuz), Cristian (Dk. 85 Caner), Kuyt, Sow, Webo
Trabzonspor: Tolga, Serkan, Giray, Mustafa, Cech, Soner (Dk. 84 Sapara), Zokora (Dk. 46 Aykut), Volkan (Dk. 69 Henrique), Adrian, Olcan, Halil
Gol: Dk. 9 Sow (Fenerbahçe)
Sarı kartlar: Dk. 44 Emre, Dk. 70 Kuyt, Dk. 90+2 Mert, Dk. 90+3 Webo, Caner (maç bitiminde) (Fenerbahçe), Dk. 14 Zokora, dk. 90+3 Tolga, Dk. 90+3 Aykut (Trabzonspor)
19 Mayıs 2013 Pazar
KDÇ Karabükspor : 3 - Fenerbahçe : 2 (Spor Toto Süper Lig 34.hafta maçı) BU SEZON DA BİTTİ !!
Sezon bitti nihayet.
Aslında Fenerbahçe için sezon, geçen hafta fiilen sona ermişti, bu akşam ise resmen bitti.
Şampiyonlar Ligi'ne ön eleme turundan katılmayı geçen hafta garantileyen Fenerbahçe, bir anlamda KDÇ Karabükspor karşısına formalite maçı olarak çıktı ancak rakibi KDÇ Karabükspor'un amacı bu maçta çok çok farklıydı.
Küme düşme korkusunu çok yakından hisseden ve bu maçı mutlaka kazanmak zorunda olan Karabükspor karşısında Fenerbahçe, kupa finali oynayacak olması, sakatlar ve cezalı oyuncuların çokluğu nedeniyle zorunlu olarak rotasyonlu bir kadroyla sahadaydı.
Sakat Egemen ve Serdar Kesimal'in olmadığı defansta, Yobo da rotasyon nedeniyle sahada yeralmazken defans, belki de Gençlerbirliği'nde forma giydiği yıllar haricinde stoper olarak ilk defa maça çıkan Orhan Şam-Bekir İrtegün, Gökhan Gönül ve Reto Ziegler'den oluşmaktaydı.
Orta sahasında da benzer durumlar söz konusuydu.
Cezalı Meireles'in olmadığı akşam da genç Salih te dinlendirilmek için 18 dışındaydı.
Emre Belözoğlu-Mehmet Topal ikilisiyle maça başlandı.
Sağ kanatta ise Dirk Kuyt yoktu.
Böylesine eksik kadrosuyla mücadele eden Fenerbahçe, golü de bularak öne geçerken ikinci yarıda maçı rolantiye alması nedeniyle Karabükspor'un can havliyle geliştirdiği ataklara boyun eğmek zorunda kaldı.
Aslında Fenerbahçe için maç, ilk yarıda bitebilirdi.
Zira Karabükspor kalecisi Tomiç, tam 3 %100 gollük şutları çelerken ikinci yarıda da, küme düşme hattındaki bir diğer rakip İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Kasımpaşa önünde galip oynamasının da Karabükspor cephesine getirdiği gerginlikle maç bir anda Karabükspor tarafına gitti.
Hafta içi kupa finalinde oynayacak futbolcuların, olası bir sakatlık riskine girmemek adına bazı pozisyonları "görmezden gelmeleri" de maçı Karabükspor adına kolay kılan unsurlardandı.
Şükürler olsun ki Kasımpaşa, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni mağlup etti de Karabükspor'un Fenerbahçe'yi mağlup etmesi "Türk futbolunun temizliğine gölge düşürmedi."
Aksi bir durum olsaydı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kasımpaşa'yı, Karabükspor da Fenerbahçe'yi mağlup etseydi, bu durumda bile İBB küme düşmüş olsaydı bu akşam eminiz ki bütün spor medyası, Fenerbahçe için "yeni bir 3 Temmuz sürecini" başlatmak için düğmeye basmış olacaktı.
Nihayetinde yıllardan beri neredeyse Galatasaray'ın "pilot takımı" konumundaki İBB küme düştü, bu lig de böylece bitti.
Sırada, "Trabzonspor'un altyapısı Karabükspor" var.
Umarız ilahi adalet, onlar için de tecelli eder.
Yakın zamanda..
63.resmi maçına çıkan Fenerbahçe'nin, bu sezon 3 cephede gösterdiği olağanüstü mücadelede, bu mücadeleye omuz veren bütün birim ve bireylere teşekkür ederek, biz de sezona nokta koyalım.
Kupa finalinde de Fenerbahçe'nin "kupayla sezonu kapatmasını" dileyelim.
Stat: Dr. Necmettin Şeyhoğlu
Hakemler: Mustafa Kamil Abitoğlu, Serdar Akçer, Mehmet Cem Hanoğlu
Kardemir D.Ç. Karabükspor: Tomiç, Erdem, Mabiala (Dk. 45 Hakan Söyler), Seric, Yiğit, Kağan, Deumi, Shelton (Dk. 45 İlhan Parlak) , Ahmet İlhan Özek, Lualua, Gökhan Ünal (Dk. 68 Hakan Özmert)
Fenerbahçe: Mert Günok, Gökhan Gönül, Bekir İrtegün, Orhan Şam, Ziegler, Mehmet Topal (Dk. 70 Stoch), Cristian (Dk. 82 Caner), Mehmet Topuz, Emre Belözoğlu, Sow (Dk. 88 Semih), Webo
Goller: Dk. 33 Mehmet Topuz, Dk. 74 Webo (Fenerbahçe), Dk. 47 (penaltıdan) ve Dk. 77 Lualua, Dk. 50 Ahmet İlhan (Kardemir D.Ç. Karabükspor)
Sarı kartlar: Dk. 11 Yiğit, Dk. 19 Erdem, Dk. 22 Seric, Dk. 51 Abdülaziz (yedek kulübesinde), Dk. 84 Hakan Söyler (Kardemir D.Ç. Karabükspor), Dk. 46 Mert (Fenerbahçe)
13 Mayıs 2013 Pazartesi
Fenerbahçe : 2 - Galatasaray : 1 (Spor Toto Süper Lig 33.hafta maçı) EL-CLASİCO'YA DEVAM !! ŞAMPİYON OLMAK MÜMKÜN, FENERBAHÇE OLMAK İMKANSIZ !!
Öncelikle bir bilmecem var sizlere :
"Dünyada yenildikten sonra zevk alan takım biliyor musunuz siz?"
Cevabını eminim 12 Mayıs 2013 tarihine kadar, bu dünya üzerinde yaşayan hiçbir canlı bilmiyordu.
Ama artık öğrendiler..
Peki kimin sayesinde?
Tabi ki Galatasaray'ın sayesinde..
Allahım bu günleri de bizlere yaşattı ya, artık ölsek te gam yemeyiz.
Düşünsenize, rakibinizin sahasında oynuyorsunuz, maç boyunca rakip kaleye karşı sadece 2 isabetli şut göndermişsiniz, her anlamda ezilmişsiniz, sahada rakibi provoke etmekten başka hiçbir hareket ve aksiyonun içerisinde olmamışsınız, ama maç biter bitmez, bütün sahadaki Galatasaraylı oyuncular, adeta orta alanı istila ederek sevinç gösterilerinde bulunuyorsunuz.
Ve de akabinde kendinizi bütün dünyaya rezil ediyorsunuz, hatta ve hatta BBC'ye anında haber oluyorsunuz.
Pes artık.
Bu konuyu basın toplantısında Dirk Kuyt ta gündeme getirdi zaten.
"Yıllardır profesyonel futbolun içerisindeyim, ilk defa mağlup olan bir takımın saha içerisinde kutlama yaptığını gördüm" sözleri, aslında ne kadar acınacak bir durumda olduklarının da işaretidir.
Maça gelecek olursak;
Özellikle UEFA Avrupa Ligi Yarı Finalinden dramatik bir şekilde elenen ve bu maçın moral bozukluğunu üzerinden atamayan Fenerbahçe, ligde önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne mağlup olurken, hafta ortasında ise bu defa Türkiye Kupası'nda final mücadelesine çıktığı Eskişehirspor maçında tam 120 dakika müthiş bir efor sarfederek gelmişti Galatasaray maçına.
Futbolcular yorgun, sakat, cezalı ve moralsizdi.
Kupada final bileti alınmış ancak lig şampiyonluğu kaybedilirken, bütün camiada artık geriye kalan 3 maçta sadece 2 hedef vardı.
Önce, Kadıköy'e şampiyon apoletiyle gelen Galatasaray'ın "apoletini sökmek" sonra da sezonu Türkiye Kupası ile tamamlamaktı.
Galatasaray maçının, derbi olmasından çok başka bir önemi daha vardı Fenerbahçe açısından.
O da, önümüzdeki sezon Şampiyonlar Ligi'ne katılmak adına bu maçın mutlaka kazanılması ve bu organizasyonu garantilemekti.
Tabi ki ön eleme oynamak şartıyla.
İşte bu şartlarda maça başlayan Fenerbahçe'de, solbek Ziegler'in yerine Hasan Ali Kaldırım, son anda sakatlanarak kadrodan çıkartılan Egemen Korkmaz'ın yerine ise Bekir İrtegün sahadaydı.
Benfica maçında sakatlanarak son 3 maçta forma giyemeyen Raul Meireles ise, Galatasaray maçıyla birlikte yeniden formasına kavuşurken bir başka cezalı Cristian Baroni'nin yerine ise Emre Belözoğlu vardı.
Maça Fenerbahçe müthiş baskılı başladı.
Orta alanda Galatasaraylı futbolculara top göstermezken, Melo-Selçuk-Hamit üçlüsüne bir türlü organizasyon yapma imkanı vermedi Fenerbahçe orta sahası.
Özellikle Emre Belözoğlu, canını dişine takarak oynarken, bütün açıklara koştu, arkadaşlarını organize etti, Mehmet Topal ve Raul Meireles'in de yardımlarıyla maçın ilk bölümünde Fenerbahçe'yi tartışmasız şekilde sahada tek hakim kılan oyuncuların başında geliyordu Emre.
Daha sonra Fenerbahçe'nin bu atak ve güzel futbolunu engelleme girişimleri başladı saha içerisinde.
Önce, futbolundan çok tribünleri tahrik etmeleriyle nam salan "Eboue-Melo" ikilisi sahne aldı, maçın hakemi Cüneyt Çakır ise, bu tahrikleri sadece "izledi."
Her hallerinden belliydi tahrik etme çabaları içerisinde oldukları.
Oyunu soğuttular, tribünleri gerdiler, Fenerbahçe'yi sakinleştirdiler.
Ve bu tahriklerin de etkisiyle Fenerbahçe'nin atakları biraz durulur gibi oldu,
Fenerbahçe iyi oynadığı bölümde, artık bu sezon klasikleşen "ilk golü yeme" alışkanlığını bu maçta da sürdürdü.
Atılan bir uzun topta Gökhan Gönül'e çalınan penaltı sayesinde Galatasaray, uzun yıllar sonra ilk defa Kadıköy'de maç içerisinde öne geçerken, Fenerbahçe'yi yenme hayalini de kurdular kısa süre de olsa.
Ama golün etkisini çabuk atlatan ve bu maçı kazanmayı her atağıyla belli eden Fenerbahçeli futbolcular, kısa süre içerisinde cevabını verdiler.
Sezonun sonu geldikçe bir başka oynamaya başlayan ve her atağıyla rakip savunmaları canından bezdiren Gökhan Gönül'ün sağdan yaptığı ortaya, bir başka formda oyuncu Pierre Webo'nun yaptığı kafa vuruşu, sevinçlerini de kursağında bıraktı "karşı tarafın takımının."
Golün hemen ardından Emre Belözoğlu'nun inatla devam ettirdiği pozisyonda Webo'nun attığı gol ise, "fişi çekti."
İstanbul'da oynanan Galatasaray-Gençlerbirliği maçında da tıpkı Gençlerbirliği'nin attığı golden önce, kendisine faul yapılmış numarası yapan Eboue'nin bu maçta da aynı numaraya bir kez daha başvurduğunu gördük.
Topu uzaklaştırabileceği kadar mesafe ve zamanı varken kendisini yere bırakan Eboue'nin bu hatasını affetmeyen Webo, duble yaparken Kadıköy'den de Türkiye'ye bildik o tezahürat yükselmeye başlandı:
"Burası Kadıköy, buradan çıkış yok."
Sezonu şöyle veya böyle şampiyon olarak tamamlayan Galatasaray'ın, Fenerbahçe karşısında maçın toplamına baktığımızda, kaleye attığı ve isabet sağladığı şut sayısının, gol dahil 2 olduğunu görüyoruz.
Tıpkı UEFA Avrupa Ligi Yarı Final ilk maçında Benfica'nın kaleye attığı ilk şutun dakikasının 52 olduğunu hatırlattı bu istatistik bize.
Demek ki Fenerbahçe, konsantre olduğu her maçta rakibi sindiriyor, sahasına hapsediyor ve golü de buluyor.
Rakibin ismine veya gücüne bakmıyor.
İkinci yarıda da görüntü değişmedi.
Sadece ikinci yarının ortalarında yapılan orta alandaki oyuncu değişiklikleri ve Raul Meireles'in yine sakatlanarak oyundan çıkmak zorunda kalması, Fenerbahçe'nin oyun planlarında değişikliğe gitmesine neden oldu.
O dakikaya kadar farkı artırmayı hedefleyen Fenerbahçe, özellikle Raul Meireles ve Emre Belözoğlu'nun peşpeşe oyundan çıkmasıyla birlikte orta alan üstünlüğünü de rakibine kaptırdı.
Ve Galatasaray orta sahası daha çok maçın içerisine girmeye başladı.
Başlangıçta Elmander-Burak-Drogba üçlüsüyle oynayan ve orta alandan gelecek destekle Fenerbahçe'yi mağlup etmenin planlarını yapan Galatasaray teknik ekibi, Emre ve Raul'un oyundan çıkmasıyla birlikte kanatları kullanmak ve özellikle sağ kanattan gelmek adına o kanada Sabri-Aydın takviyesini yaptı.
Sola da Amrabat'ı alarak oynayan Galatasaray, Fenerbahçe yarı sahasına daha fazla gelmeye başlarken, net gol pozisyonlarını bulan yine Fenerbahçe idi.
Pierre Webo'nun çaprazdan karşı karşıya kaldığı ve son anda defansın kornere gönderdiği şutunda, Moussa Sow'un 20 metreden gönderdiği müthiş şutun önce direkten, sonrasında Dirk Kuyt'un kaleye gönderdiği şutun ise Muslera tarafından kornere son anda gönderildiği, yine Drogba'nın Webo'nun önünden son anda uzaklaştırdığı pozisyonda Fenerbahçe'nin gole çok yaklaştığını gördük.
Buna karşılık ise Galatasaray'ın sadece maçın son dakikalarında Burak Yılmaz'ın plasesesinde Volkan Demirel'in mutlak golü önlediği atağına şahit olduk.
O kadar.
Maçın hakemi Cüneyt Çakır'a gelecek olursak;
Daha önce yönettiği maçların aksine bir maç yönetmedi Cüneyt Çakır.
Galatasaraylı oyuncuların, özellikle de Melo-Eboue ikilisinin tahrikkar oyunlarına seyirci kaldı, Fenerbahçeli oyuncular karşılık vermeye kalktığı anda ise karşılarına dikildi.
Avantaj kurallarını uygulamadı, özellikle Dirk Kuyt'a Riera'nın ceza sahası içerisinde yaptığı net penaltıyı yakın olmasına rağmen "çalamadı." Devamında gelişen atakta ise işte biraz önce yukarıda bahsettiğimiz Burak Yılmaz'ın o gollük plasesinin yaşanmasına neden oldu.
Maçın son bölümünde oyuna giren ve birinci görevi "tribünleri tahrik etmek" olan Sabri'nin daha önce de yaptığı birkaç hareketi es geçerek, maçın son dakikasında yaşananlara davetiye çıkartan da Cüneyt Çakır'dı.
Sabri, daha önceki maçlarda da çokça yapmıştı aynı davranışları.
Futbol oynamakla uzaktan yakından alakası olmayan bu oyuncu, maalesef ki bu ülkede bir takımın kaptanlığını yapıyor.
Ve o takım ise Galatasaray.
Ne diyelim, mübarek olsunlar her ikisi de.
Volkan Demirel'in önüne nizami bir şekilde perdeleme yaparak topun auta çıkmasını hedeflediği o pozisyonda Sabri, Volkan Demirel'e sözlü müdahalede bulunarak zaten olayların fitilini de ateşleyen isimdi.
Volkan Demirel'in, saha içerisinde sakin görünen görüntüsünün altında birden parlayan bir yapısı olduğunu kendisi de çok iyi bildiğinden dolayı, bu noktadan saldırdı ve amacına da ulaştı.
Kırmızı karttan sonra tribünlere yaptığı hareketler ise, bu ülkede ancak Sabri gibi bir oyuncuya yakışır.
2006-07 sezonunda Ali Sami Yen Stadı'nda oynanan o meşhur "sulu derbide" tribünlerden sahaya atılanlara protesto amacıyla sadece saha ortasında tribünleri alkışlayan Fenerbahçeli Tümer Metin'e, o dönemde PFDK tarafından "tribünleri tahrik etmek suçlamasıyla" 3 maç ceza verilmişti.
Şimdi göreceğiz o "adil" kurulları.
Bakalım Sabri'ye sahadan çıkarken yaptıkları ve onu kucaklayarak sahadan çıkarmaya çalışan Melo'ya ne ceza verecekler?
Veya akıllarına gelecek mi hiç bu davranışlar?
Bu arada unutmadan maç sonu Galatasaraylı oyuncuların orta alanda yaptıkları sevinç gösterileri (mağlup olmalarına rağmen) dikkate alınacak olursa, bu sevinç gösterisinin tek bir amacı vardı, o da Fenerbahçe tribünlerini tahrik etmekti.
Bu tahrik işlerini Türkiye'de en iyi yapan oyuncuların başında geliyor Sabri.
Dolayısıyla maç sonu yaşanan bu sahne, belli ki önceden planlanmış.
Çünkü maç biter bitmez bütün Galatasaraylı oyuncular orta sahaya koştu.
Yani bu tahrik görüntüleride daha vahim sahnelerin yaşanacağı muhakken ve bu olaylarda da başrolü Sabri üstlenecekken, hakem Cüneyt Çakır'ın kırmızı kartı, belki de başka sahnelerin yaşanmasına de engel oldu.
Kısaca Fenerbahçe, Galatasaray'ı bu akşam Kadıköy'de bir kez daha ezdi.
Bütün takım mücadeleleriyle birlikte bu zaferi yaşatırken ön plana çıkan oyuncular, Gökhan Gönül, Pierre Webo, Emre Belözoğlu, Raul Meireles, Joseph Yobo ve Hasan Ali Kaldırım'dı.
Son 14 sezonda sahasında kaybetmeyen, sadece son 3 maçta rakibinin beraberlik almasına izin veren Fenerbahçe, yeniden ara verdiği galibiyet serisine bu akşamla birlikte başladı.
Şampiyon da olsa, "Kocaman kocaman öptü."
Bir kez daha.
Darısı, daha nice 10 yıllara.
Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun
Fenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Bekir İrtegün, Yobo, Hasan Ali Kaldırım, Mehmet Topal, Meireles (Dk. 67 Caner Erkin), Kuyt, Emre Belözoğlu (Dk. 63 Salih Uçan), Sow, Webo (Dk. 81 Mehmet Topuz)
Galatasaray: Muslera, Eboue (Dk. 81 Aydın Yılmaz), Gökhan Zan, Semih Kaya, Riera, Hamit Altıntop (Dk. 75 Sabri Sarıoğlu), Melo, Selçuk İnan, Drogba, Elmander (Dk. 46 Amrabat), Burak Yılmaz
Goller: Dk. 25 Burak Yılmaz (Penaltı) (Galatasaray), Dk. 33 ve Dk. 36 Webo (Fenerbahçe)
Kırmızı kartlar: 90+2 Volkan Demirel (Fenerbahçe), Dk. 90+2 Sabri Sarıoğlu (Galatasaray)
Sarı kartlar: Dk. 24 Gökhan Gönül, Dk. 84 Caner Erkin (Fenerbahçe), Dk. 39 Drogba, Dk. 85 Gökhan Zan, Dk. 90+8 Amrabat (Galatasaray)
9 Mayıs 2013 Perşembe
Fenerbahçe : 5 - Eskişehirspor : 2 (Ziraat Türkiye Kupası Yarı Final rövanş maçı) YOLUN SONU KUPA OLSUN !!
Geçen hafta UEFA Avrupa Ligi Yarı Finalinden dramatik şekilde elenen, Türkiye liginde ise bu elenmenin etkilerini ilk maçta hissettiren Fenerbahçe, anlaşılan o ki bu demoralize durumunu Eskişehirspor maçının ilk yarısında da devam ettirdi.
Elde kalan son kupa olan Ziraat Türkiye Kupası rövanşında, Eskişehirspor gibi ligin diri takımlarından birisine karşı, kadro olarak eksikleri olmasına rağmen yine de "kupa kadrosu" haricindeki ilk 11 oyuncularıyla başlamıştı Aykut Kocaman.
Sadece ilk 11 in gediklisi olan ve oynadığı 55 resmi maçla birlikte Türkiye'de, "bir sezonda en fazla maça çıkan oyuncu" ünvanını ele geçiren Cristian Baroni yedekler arasındaydı.
İlk maçta deplasmanda alınan 1-1 lik skorun avantajıyla maça başlayan Fenerbahçe, maçın 17.dakikasında yediği golle ise, bu avantajı rakibine kaptırdı.
Ve maç boyunca da bu 1-1 lik riskli skorun etkisinden kurtulamadı.
Hücuma çıkarken bile sürekli olarak defansif önlemler üst seviyede alındı.
Zira yenilecek 1 gol karşısında maçın uzatma durumu da kalkacak ve rakibinizi bu defa mutlaka mağlup etmeniz gerekecekti.
İşte böylesine istim üzerindeki bir oyunda, ilk yarıda istediği oyunu sahaya bir türlü yansıtamazken yine de Gökhan Gönül'ün geliştirdiği ataklarla rakibi karşısında tehlikeli atakların da sahibiydi Fenerbahçe.
Sanki geçen hafta dudağına 8 dikiş atılan, kafa travması geçiren ve geceyi hastanede tamamlayan o Gökhan Gönül değil de, futbola yeni başlamış tazecik bir delikanlı.
Allah nazarlardan saklasın.
Sahada kaldığı 119 dakika boyunca tartışmasız şekilde sahanın ve Fenerbahçe'nin en iyi futbolcusuydu Gökhan.
Sürekli olarak hücuma çıktı, defansif görevlerini eksiksiz yerine getirdi, öyle ki kupanın gol kralı ünvanlı oyuncusu Erkan Zengin ve Dede gibi iki hücumu seven oyuncu karşısında bile bir an olsun bocalamadı.
Emre Belözoğlu ve Mehmet Topal'dan oluşan Fenerbahçe orta sahası, ilk yarıda rakibi karşılama ve hücuma çıkma noktasında yetersiz kalırken, burada Emre Belözoğlu'nun sakatlığının etkilerini henüz üzerinden atamadığı görüldü.
İkinci yarının ortalarında yapılan Baroni ve Salih Uçan değişiklikleri ise, hemen kendisini belli etti.
Aslında Fenerbahçe, maçın ikinci yarısında rakibi karşısında üstün bir oyun ortaya koyarken ileride Moussa Sow'un bir türlü istenilen pozisyonlara girememesi, Dirk Kuyt'un da Benfica maçında yaşadığı sakatlığın etkisinden kurtulamaması, Fenerbahçe'yi skor olarak öne geçirmeye engelleyen nedenlerdendi.
Maçın hakemi Hüseyin Göçek'e gelecek olursak;
"Türk futbolunun gururu hakemler" bir hafta da bizleri yanıltsın ve bir maçı da ortada yönetsin.
Bir hakem düşünün siz ki, rakip oyuncu atağa çıkacağı anda kramp giriyor ve topu Fenerbahçeli oyuncuya kaptırıyor, Fenerbahçeli futbolcunun rakibine en ufak bir teması dahi yok, atağı başlatıyor, defans arkasına kaleciyle karşı karşıya kalacağı pozisyonu hakem kesiyor, veya orta sahada yaşanan en ufak bir ikili mücadelede Eskişehirspor lehine düdük çalarken aynı pozisyonlar bu defa Eskişehirspor ceza sahası civarında yaşandığı anda, Fenerbahçe lehine düdüğünü çalmaktan imtina ediyor.
Zor da olsa, penaltı atışlarıyla da olsa Fenerbahçe, Türkiye Kupası'nda bir kez daha finalist.
Artık bu sezonu kupayla tamamlamak adına, önlerinde sadece 1 maç var.
Ve bütün kozlar, o maçta oynanacak.
Darısı finale ve nice finallere.
Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Hüseyin Göçek, Orkun Aktaş, Erdem Bayık
Fenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan Gönül (Dk. 120 +1 Mehmet Topuz), Yobo, Egemen Korkmaz, Ziegler (Dk. 76 Salih Uçan), Kuyt, Mehmet Topal, Emre Belözoğlu (Dk. 76 Cristian), Sow, Caner Erkin, Webo
Eskişehirspor: Boffin, Veysel Sarı (Dk. 111 Servet Çetin), Akaminko, Diego, Dede, Tello (Dk. 101 Özgür Çek), Hürriyet Gücer, Causic, Erkan Zengin, Alper Potuk (Dk. 120 Nuhiu), Necati Ateş
Goller: Dk. 17 Tello (Eskişehirspor), Dk. 32 Webo (Fenerbahçe)
Sarı Kartlar: Dk. 71 Emre Belözoğlu (Fenerbahçe), Dk 116 Erkan Zengin (Eskişehirspor)
6 Mayıs 2013 Pazartesi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi : 2 - Fenerbahçe : 0 (Spor Toto Süper Lig 32.hafta maçı) ŞAMPİYONLAR LİGİ DE TEHLİKEDE !!
Fenerbahçe için lig aslında 30.haftada Gençlerbirliği deplasmanında bitmişti.
Fiilayatta ise Lizbon'da UEFA Avrupa Ligi'ne yarı final rövanşında veda ettikten sonra sezon bitmişti.
Uzatmaları oynuyordu aslında futbolcular.
Ama unuttukları bir konu var.
O da, Fenerbahçe'nin sözleşmeli futbolcuları ve bu formanın kutsiyeti.
Ayrıca önlerinde alınacak Türkiye Kupası var.
Rakip İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise, kümede kalma konusunda son kozlarını oynayan, haftalardır kazanamayan ve bu maçı dönüm noktası olarak gören bir ekip.
İşte bu şartlarda oynanan maçta aslında, ne yorumlanacak, ne de analiz edilecek hiçbir nokta yok Fenerbahçe açısından.
Aykut Kocaman'ın mecburi nedenlerden dolayı forma verdiği oyuncuların çok olduğu bir müsabakaydı.
Mevcut olan sakatlar kervanına son olarak Gökhan Gönül ve Dirk Kuyt ta eklenince takımın bu sezon yükünü çeken neredeyse hiçbir oyuncu 11 de forma şansı bulamadı.
Benfica maçıyla birlikte bir sezonda 55.resmi maçına çıkarak, bu alanda Türkiye rekoru kıran Baroni ise, haftalardır ceza sınırında oynamasını ve önümüzdeki hafta, bu kadar fazla sakat oyuncu olduğu bölgesinde büyük bir sorumsuzluk örneği göstererek 4.sarı kartını gördü ve O da eksikler kervanına katıldı, kutlarız.
Bu arada söz Baroni'nin sarı kartından açılmışken bir noktayı da vurgulamadan geçmeyelim.
Türkiye'de hakemler, serbest vuruş kararı verdikten sonra sanki rakip takıma baraj kurdurtmak mecburiyeti varmış gibi, atışın yapılmasını engelleyerek baraj kurdurtma telaşı içerisindeler.
Aslında böyle bir durum, futbolun kuralında yok.
Bu işgüzarlığı bu akşam Bülent Yıldırım da yaptığından dolayı, Baroni cezalı duruma düştü.
Ancak ne olursa olsun, Baroni bu ülkede 4.sezonunu bitiren bir futbolcu ve artık hakemlerin de, ülke şartlarının da Fenerbahçe'ye karşı nasıl geliştiğini çok iyi biliyor, dolayısıyla hakemin baraj kurdurtacağını bile bile topa vurması ve sarı kart sınırında olduğunu unutması, dalması, ne derseniz deyin, affedilecek bir davranış değil.
Bülent Yıldırım da bu kartıyla birlikte, 2004-05 sezonunda Ali Sami Yen Stadı'nda oynanacak derbi öncesi, o zamanlar Fenerbahçe forması giyen ve takımın büyük yükünü çeken Marco Aurelio'ya sudan bahaneyle sarı kart çıkartarak, Ali Sami Yen'e gitmesini engelleyen Kuddusi Müftüoğlu'nu hatırlattı.
Kalede Volkan Demirel, defansta Reto Ziegler, Gökhan Gönül ve Joseph Yobo, orta alanda Raul Meireles, ileride ise Dirk Kuyt'un olmadığı akşamda forma giyen futbolcular, maalesef ki Fenerbahçe'nin ismine layık bir mücadeleyi sahaya yansıtamadılar.
Bunu zaten maç sonrası açıklamalarında Aykut Kocaman da deklare ederken, hiçbir oyuncusunu ön plana çıkarmadan, bütün takımın çok kötü bir günde olduğunu vurguladı.
Bunda elbette ki, ligde geriye kalmanın ve UEFA Avrupa Ligi'nden elenmenin getirdiği konsantrasyon kaybı var, ancak unuttukları bir gerçek te var:
Bu maç, belki de önümüzdeki sezonun Şampiyonlar Ligi'ne katılmayı garantileyecek bir maçtı.
Lig 3.Beşiktaş ile aradaki 6 puanlık fark korunacak, geriye kalan 2 haftada alınacak 1 puanla ise bu tescillenecekti.
Ama artık işler değişti.
Fenerbahçe'nin, bu sezon belki de en iyi futbollarını ortaya koyduğu Avrupa arenasına, önümüzdeki sezon Şampiyonlar Ligi'nden devam etmesi için, artık geriye kalan 2 maçtan 4 puan almak zorunluluğu var.
Bu maçlar da, lig şampiyonu ile Kadıköy'de ve küme düşme potasındaki K.Karabükspor ile deplasmanda.
Arada da Türkiye Kupası yarı final rövanş maçı var.
Yani yine yoğun bir tempo, yine kazanılması mutlaka elzem olan maçlar.
İşte bu yüzden, İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçı çok çok önemliydi.
Ama artık bu maç ta geride kaldı.
Mücadeleden yoksun, kazanma duygusu sıfır olan futbolcular grubunun haralagürele gittiği bir maçı daha geride bıraktık.
Allah, önümüzdeki maçlarda aynı akibetten korusun bizi diyelim ve bitirelim.
Stat: Atatürk Olimpiyat
Hakemler: Bülent Yıldırım, Ekrem Kan, Asım Yusuf Öz
İstanbul Büyükşehir Belediyespor: Eduardo, Geraldes, Can Arat, Zayatte, Ekrem Ekşioğlu, Tevfik Köse, Holmen, Efe İnanç (90+3 Serhat Gülpınar), Tayfun Pektürk (Dk. 82 Visca), Zeki Korkmaz, Ömer Can Sokullu (Dk. 74 Zenke)
Fenerbahçe: Mert Günok, Mehmet Topuz, Bekir İrtegün, Egemen Korkmaz, Hasan Ali Kaldırım, Mehmet Topal, Emre Belözoğlu (Dk. 64 Salih Uçan), Sow, Cristian (Dk. 64 Semih Şentürk), Stoch (Dk 27. Caner Erkin), Webo
Goller: Dk. 36 Ömer Can Sokullu, 90+1 Mehmet Topuz (Kendi kalesine) (İstanbul Büyükşehir Belediyespor)
Sarı kartlar: Dk. 56 Cristian, Dk. 79 Caner Erkin (Fenerbahçe), Dk. 89 Zeki Korkmaz (İstanbul Büyükşehir Belediyespor)
3 Mayıs 2013 Cuma
Benfica : 3 - Fenerbahçe : 1 (UEFA Avrupa Ligi Yarı Final rövanş maçı) FENERBAHÇELİ OLMANIN, GURURU BİZLERE YETER !! HERŞEY İÇİN TEŞEKKÜRLER FENERBAHÇE !!
Öncelikle, bu sezonun gururu Fenerbahçe'ye, gönülden binlerce defa teşekkürler.
Hepsinini ayaklarına, yüreklerine, inançlarına sağlık.
Fenerbahçe tarihinde ilk defa yarı final oynayan kadroda bulunan ve bu başarıda emeği geçen bütün futbolculara, teknik ekibe, sağlıkçısından malzemecisine, taraftarından yöneticisine kadar bütün her birim ve bireye binlerce teşekkürler.
Olmadı.
Üzgünüz elbette.
Ama Lus Stadı'ndaki skora değil, İstanbul'daki o muhteşem futbolun karşılığında gelen 1-0'a üzgünüz.
Direklerden dönen 3 kahreden topa üzgünüz.
Ve diyoruz ki;
Fenerbahçe, final yolunda "direkten" döndü.
Tıpkı 2007-08 sezonunda Şampiyonlar Ligi Yarı Finalinden döndüğü gibi.
Ama bu takım, son 5 yılda bir Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali, bir de UEFA Avrupa Ligi Yarı Finali gördü.
Ne kadar gurur duysak azdır.
İnşallah önümüzdeki yıllarda, bu sezon kazanılan tecrübeyle birlikte daha nice finaller görürüz.
Maça gelecek olursak;
İstanbul'daki maçta takımın çok çok önemli 3 oyuncusunu kaybeden Fenerbahçe, Lizbon'da bu oyuncuları çok ama çok aradı.
Defansın önünde bu sezon özellikle Avrupa Kupalarında oynadığı maçlarda harika bir performans sergileyen Mehmet Topal'ı, orta alanda mücadelesi ve pas trafiği ile Raul Meireles'i, ileride ise rakip savunma üzerine kurduğu baskıyla birlikte Fenerbahçe orta sahasını oyuna çeken, Moussa Sow'u rahatlatan, fırsatçı vuruşların sahibi Pierre Webo'nun eksiklikleri, maç boyunca çok bariz şekilde hissedildi.
Rakip Benfica ise, neredeyse tam kadro sahadaydı.
İlk maçta cezalı olan Perez sahada, sakatlıkları nedeniyle ilk maçta oynamayan ve savunmanın belkemiği Luisao takımın başında, ilk maçta yedek başlayan Gaitan 11 de, yine ilk maçta yedekte oturan Lima da forvet hattındaydı.
Son derece ofansif bir kadro ile sahada yeralan Benfica, maça da bu kadronun avantajıyla çok hızlı başladı.
Fenerbahçe savunmasından çıkan her top, rakip Benfica orta saha oyuncularındaydı ve bu oyuncuların özellikle Pereira kanadından geliştirilen ataklarla, Fenerbahçe savunması üzerine büyük baskı kuruldu.
Bu baskıya karşılık veremeyen ve çıkarken kaptırdığı toplarla rakibin ekmeğine yağ süren Fenerbahçe savunma ve orta sahası ise, bunun ceremesini daha maçın başında yediği golle yaşadı.
Böylesine bir maçta, erken yenilen gol, kuşkusuz ki sizi demoralize ettiği kadar rakibi de cesaretlendirecektir ve nitekim öyle de oldu.
Erken golün avantajıyla daha fazla atak geliştiren Benfica, zaman zaman savunmasında açıklar verirken işte bu anlarda, ileride Sow'un yanlızlığı gözlerden kaçmadı.
Yine de golün şokunu üzerinden erken atan Fenerbahçe, rakip yarı alana daha fazla gitmeye başladı.
Yardımcı hakemin hatası sonrası gelen, bariz ofsayt pozisyonunda olmasına rağmen rakibi hataya zorlayan ve penaltıya sebebiyet veren Moussa Sow olurken, Dirk Kuyt'un vuruşu, Luz Stadı'nda bir anda buz kesti.
Tam da "Luz da buz" manşeti atılmaya hazırlanmışken, Fransız hakemin Salih Uçan'a orta alanda yapılan faulü es geçmesi yetmiyormuş gibi, faulü rakibe vermesi neticesinde Fenerbahçe defansının neredeyse resmen uyuduğu anda yenilen 2.gol, bütün hesapları bozdu.
Devreye 1-1 girmek varken 2-1 geride girmek, deplasmanda oynayan bir takım adına çok büyük bir dezavantaj.
Aksilikler yetmezmiş gibi, bir de Selçuk Şahin ve Dirk Kuyt'un aynı pozisyon içerisinde sakatlanması, Selçuk Şahin'in oyundan çıkması, Dirk Kuyt'un ise sakat sakat maça devam etmesi de ayrı bir handikaptı.
Fenerbahçe orta sahasında oynayan ve ilk maçta kaçırdığı penaltının etkilerini bu maçta da yaşayan, aslında her maç öncesi ayrı bir muamma olan Cristian Baroni, gördüğü sarı kartın da etkisiyle mücadelen uzak, paslarda isabetsizlik nedeniyle topun bir türlü Salih Uçan ve Sow ikilisine aktarılamaması, Salih Uçan'ın ise rakip savunma arasında fiziken ezilmesine rağmen zaman zaman kazandığı toplar ve attığı paslar, gecenin dikkat çeken diğer yanlarıydı.
Bu maça kadar Avrupa Ligi'nde deplasmanda mağlup olmayan ve savunmasıyla ayakta kalan Fenerbahçe, maalesef bu maçta ise savunmasıyla birlikte çöktü.
En güvenilen oyunculardan olan Joseph Yobo'nun hemen hemen her pozisyonda rakibini kaçırması, Egemen Korkmaz'ın ise, 3.golden önce taçtan gelen topu kafayla rakip oyuncuya adeta pas olarak ikram etmesi, dikkat çeken diğer zaaflardı.
Yarı final rövanş maçında yenilen 2. ve 3.gol, bütün futbolculara izlettirilmelidir.
2.golden önce faul atışında, rakibin çabukluğu karşısında adeta uyuyan ön liberolar ve defansla birlikte, 3.golden önce atılan taç atışında topu ceza alanı içerisine indiren stoperlerin bu 2 kusurlu hareketi, maalesef ki finalden etmiştir Fenerbahçe'yi.
Skor olarak geriye düşen ve mutlaka gol bulması gereken Fenerbahçe'de, talihsizlikler bitmedi.
Gaitan'ın kasti tekmesiyle birlikte sakatlanan ve o ana kadar Fenerbahçe'nin hemen hemen en iyi oyuncusu olan, hem savunma görevini yapan hem de kanattan ileriye top taşıyan Gökhan Gönül'ün sakatlığı sonrası oyundan çıkması ise, azalan umutları neredeyse bitirme noktasına getirdi.
Fransız hakemin ilk yarıda çaldığı penaltının etkisiyle birlikte, ikinci yarıda neredeyse bütün takdir haklarını Benfica'dan yana kullanması, hatta rakip ceza yayı üzerinde Salih Uçan'ın topu rakibinden kurtarmışken yediği tekmeyi görmezden gelerek devam ettirmesi, 2.gol öncesi lehimize çalması gereken faulü rakibe vermesi, Benficalı oyuncuların bütün sertliklerine göz yumması da dikkat çeken ayrı bir noktaydı.
Dirk Kuyt'un maçın 44.dakikasında boş kaleye gönderemediği top, ikinci yarıda ise Stoch'un sol çaprazdan kaleye gönderdiği füzenin gol olmaması, Fenerbahçe adına talihsiz anlardı.
Benfica'nın sahasında oynamasına rağmen Fenerbahçe kalesini tutan 5 şutundan 3 ünün gol olması ise, ayrı bir can alıcı nokta.
İlk maçta bu Benfica kalesine gönderilen o kadar şutun gol olmaması, 3 topun direkten dönmesi, Fenerbahçe'nin elenmesinin en büyük etkenlerindendi.
Başta da söylediğimiz gibi, olmadı.
Canları sağolsun.
2 sezon önce TFF tarafından Şampiyonlar Ligi'ne gönderilmeyen, bu sezon ise UEFA tarafından ağır cezalara çarptırılmasına rağmen emin adımlarla finale yürüyen Fenerbahçe'nin yolu, Lizbon'da bir başka Fransızın da yardımıyla kesildi maalesef.
Ama olsun.
Bu inancı sahaya yansıttıkları için, bütün kadro zaafiyetlerine rağmen, sakatlık, eksiklik, cezalar, bütün moral bozucu durumlara rağmen Fenerbahçe'nin bu sezon yarı final oynaması, gurur tablosudur
İnanıyoruz ki bu takım, çok kısa zaman dilimi içerisinde kupayla dönecektir Avrupa'dan.
Şimdi yönetime düşen görev, bu sezonu da dikkate alarak önümüzdeki sezon kadro yapılanmasını, "yedekleri de dahil" olmak üzere Fenerbahçe'ye yakışan kaliteli ayakları ve inanmış yürekleri Fenerbahçe'ye kazandırmasıdır.
Stat: Estadio do SL Benfica
Hakemler: Stephane Laurent Lannoy, Frederic Cano, Michael Annonier (Fransa)
Benfica: Artur, Maxi Pereira, Luisao, Garay, Andre Almeida, Gaitan (Dk. 90+2 Jardel), Matic, Perez, Salvio, Oscar Cardozo (Dk. 87 Urreta), Lima
Fenerbahçe: Volkan, Gökhan (Dk. 61 Bekir), Yobo (Dk. 75 Stoch), Egemen, Ziegler, Caner, Selçuk (Dk. 45 Mehmet Topuz), Cristian, Salih, Kuyt, Sow
Goller: Dk. 9 Gaitan, Dk. 35 ve Dk. 66 Cardozo (Benfica), Dk. 23 Kuyt (Penaltıdan) (Fenerbahçe)
Sarı Kartlar: Dk. 28 Pereira, Dk. 33 Perez (Benfica), Dk. 30 Cristian (Fenerbahçe)
29 Nisan 2013 Pazartesi
Fenerbahçe : 2 - Kayserispor : 1 (Spor Toto Süper Lig 31.hafta maçı) BİZ BİTTİ DEMEDEN, LİG BİTMEYECEK !!
Hafta içi UEFA Avrupa Ligi Yarı Final ilk maçında Benfica'yı sahadan silen, farkı kaçıran ve galibiyete uzanan Fenerbahçe, 3 gün sonra ise Türkiye Ligi'nde sahaya çıkarken, Aykut Kocaman Benfica rövanşını düşünerek takımda ciddi bir rotasyona gitmişti.
Kalede Volkan Demirel, defansta Gökhan Gönül, Reto Ziegler, Joseph Yobo, Egemen Korkmaz, orta alanda sakatlığı nedeniyle Meireles, Caner Erkin, forvette ise Dirk Kuyt ve Moussa Sow gibi as oyuncularından bazılarını yedeğe, bazılarını ise maç kadrosuna bile dahil etmemişti.
Geçtiğimiz hafta içi Aykut Kocaman'ın, Benfica maçı öncesi basın toplantısında söylediği, "Türkiye liglerinde Fenerbahçe 18 defa şampiyon oldu, bundan sonraki süreçte de bir o kadar şampiyon olacaktır, ama Avrupa Ligi'nde final oynamak her zaman nasip olmuyor" açıklamasının tam da mealiydi aslında Kayserispor maçına çıkardığı kadro.
Ancak burada önemli olan nokta şu:
Fenerbahçe kadrosunda forma giyen oyuncuların, yedek te olsa sahaya çıktığı zaman maça etki edecek oyunu ortaya koymak zorunda olduklarıdır.
Bu akşam sahaya ilk 11 de başlayan ve sezon başı büyük umutlarla transfer edilen Milos Krasiç, sahada varlığıyla yokluğu belli olmayan oyuncuların başındaydı.
Yine sağbek mevkiindeki Orhan Şam, ilk yarı boyunca yaptığı pas hataları ve top kayıplarıyla, Fenerbahçe'nin alışık oyununu sahaya yansıtmasına engel olan oyuncuların başındaydı.
Buna karşılık, Benfica maçında kaçırdığı penaltı nedeniyle zor anlar yaşayan, Kayserispor maçıyla birlikte ise bir sezonda en fazla forma giyen futbolcu ünvanını elde eden, sahaya kaptan olarak çıkan Cristian Baroni ise, son dönemlerin en göze batan oyununu ortaya koyuyordu.
Orta alanda Fenerbahçe'nin en efektif oyuncusuydu maç boyunca.
Bütün açıklara koştu, pres yaptı, pas aldı, sorumluluk üstlendi, kolundaki pazubandın hakkını sonuna kadar verdi.
Bizlerin, belki de bu sayfalarda en fazla eleştirdiğimiz oyuncuların başında gelen Baroni, böyle oynadığı müddetçe Fenerbahçe'ye de katkısı fazla olan oyuncuların başında yeralacaktır hiç kuşkusuz ki.
Bu kadar eksiğin çok olduğu akşamda Baroni, sorumluluk duygusu en üst düzeyde oynadı maç boyunca.
Maçın hemen başında defanstan çıkarken Bekir İrtegün'ün yaptığı pas hatasıyla, artık bu sezon klasikleşen ve içerideki maçların hemen başlarında gol yiyen Fenerbahçe, geleneği bozmadı ve maça yine mağlup başladı.
Kayserispor gibi ayağa oynayan ve hızlı çıkışlar yapabilen bir takıma karşı maçın başında mağlup duruma düşmek her ne kadar zor olsa da, maçın ilerleyen dakikalarında Fenerbahçe, bu dezavantıjı ortadan kaldırdı ve rakip kaleye yakın oynamaya başladı oyunu.
Ancak bu anlarda da Orhan Şam ve Krasiç'in kanadından neredeyse hiç atak geliştiremedi.
Karşı kanatta ise, uzun zamandır oynamayan Stoch, son derece arzulu ve istekliydi.
Yine bildik süratini kullanıyor, tersten içeriye ani dönüşler yaparak kaleye şutlar atıyordu.
Kullandığı frikik ve yayın üzerinden çektiği sert şutlarda, rakip kaleci Ertuğrul başarılıyken, Stoch'un isteği ikinci yarıda da devam etti ve oyundan çıkana kadar görevini yapan isimlerden oldu.
İkinci yarıya Kuyt ve Sow'u alarak, ideal tertibine dönen Fenerbahçe, bu iki değişikliğin etkisini de çok kısa zaman içerisinde hissetti.
Özellikle Kuyt, doğru noktalarda topla buluşması ve doğru oyunculara paslar atmasıyla birlikte bir anda skor olarak beraberliği yakalarken oyun anlamında da rakibi ciddi anlamda zor durumlara bıraktı.
Fenerbahçe'nin maç içerisinde bir çok gollük atağını anlamsız düdükleriyle kesen kişi ise, hakem Kuddusi Müftüoğlu idi.
Uzun zamandır Fenerbahçe maçlarında görünmeyen ve böylesine kritik bir haftada "göreve talip olan" Kuddusi, aslında kendisinden beklentileri de boşa çıkarmadı.
Her zaman söylediğimiz ve iddia ettiğimiz bir noktayı bir kez daha dile getirelim.
UEFA Avrupa Ligi'nde finale yürüyen Fenerbahçe'nin, Avrupa'daki maçlarını "Futbolun gururu Türk hakemleri" yönetmiş olsaydı, inanın Fenerbahçe 3.turu bile zor görmüştü.
Avrupa maçlarındaki korakor mücadelelere alışkın olan ve bu mücadeleleri Türk sahalarına da yansıtan Fenerbahçeli futbolcular, karşılarında maalesef ki sürekli yere yatan rakipleri ve onlara bu imkanı tanıyan hakemleri buluyorlar..
Tehlikeli sayılacak her Fenerbahçe atağında ya Kayserisporlular kendilerini yere bırakarak zamana oynadılar, ya da hakem Kuddusi Müftüoğlu'nun, anlamsız ve bir o kadar da "art niyetli" düdüklerine takıldılar.
Son dakikada çaldığı penaltıya bakmayın, istese o penaltıyı da çalmazdı ancak belki o bile kendi kararlarına isyan noktasına geldi ve yanlışlarını telafi etme noktasına gitti.
Benfica maçında kaçırdığı penaltıyla büyük moral bozukluğu yaşayan "kaptan Baroni" ise, son dakikada attığı penaltı golüyle büyük moral yakaladı.
Umarız bu moral, Benfica rövanşına da yansır ve Baroni, bu akşam oynadığı futbolun aynısını o akşam da oynar.
Artık Türkiye liginin bitimine sadece "90 dakika var."
Önümüzdeki hafta herşey ya tamam olacak, ya da devam edecek.
Ancak bir gerçek var ki, Aykut Kocaman'ın bu akşam sahaya sürdüğü kadro yapısına bakılacak olursa, Türkiye ligi Fenerbahçe için artık ikinci planda.
Ve bunu kendisi de itiraf ediyor.
"Gidebileceğimiz yere kadar götüreceğiz."
Beklentilerimiz, Türkiye ligindeki yaşanan şanssızlığın UEFA liginde şans faktörüyle birlikte Amsterdam'da kupa zaferine dönüşmesi.
Darısı, sonraki maçlara.
Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Kuddusi Müftüoğlu, Serkan Gençerler, İsmail Şencan
Fenerbahçe: Mert Günok, Orhan Şam (Dk. 46 Sow), Bekir İrtegün, Serdar Kesimal, Hasan Ali Kaldırım, Mehmet Topal, Cristian, Krasic (Dk. 46 Kuyt), Mehmet Topuz, Stoch (Dk. 71 Caner Erkin), Webo
Kayserispor: Ertuğrul, Salih Dursun, Khizanishvili, Simic, Eren Güngör, Ceyhun Gülselam, Riveros, Sefa Yılmaz (Dk. 85 Bilal Yener Arıca), Cleyton (Dk. 85 Okay Yokuşlu), Mouche, Bobo
Goller: Dk. 6 Cleyton (Kayserispor), Dk. 57 Kuyt, Dk. 89 Cristian Baroni (Penaltıdan) (Fenerbahçe)
Sarı Kartlar: Dk. 35 Ceyhun Gülselam, Dk. 70 Salih Dursun, Dk. 80 Sefa Yılmaz, Dk. 90+4 Eren Güngör (Kayserispor), Dk. 75 Caner Erkin (Fenerbahçe)
26 Nisan 2013 Cuma
Fenerbahçe : 1 - Benfica : 0 (UEFA Avrupa Ligi Yarı Final ilk maçı) KUPA, SAMANDRA KADAR YAKIN !! MEŞALELERİ YAKIN !! TIRIŞKADAN DEĞİL, GERÇEKTEN ZAFER !!
Rakip Benfica'ymış..
38 maçtır kendi liginde, Şampiyonlar Ligi'nde ve UEFA Avrupa Ligi'nde mağlubiyet nedir bilmiyorlarmış.
Hatta öyle ki, maç başına gol ortalaması 2.7 imiş.
5 saniyede tek pasla gol atıyorlarmış, falan filan..
Ama karşısındaki takım da Fenerbahçe.
Tarihinde böyle maçlar sayısız şekilde hem de.
Şöyle bir hafızalarımızı tazelersek;
1967-68 sezonunda devrin yenilmez armadası Manchester City'i Abdullah Çevrim ve Ogün Altıparmak'ın golleriyle 2-1 mağlup eden Fenerbahçe.
1985-86 sezonunda Avrupa'nın en iyi takımlarından olan, bir önceki sezon Avrupa Şampiyonu olan Fransa'nın Bordeux takımını deplasmanda Selçuk Yula, Müjdat Yetkiner ve Hüseyin Çakıroğlu'nun golleriyle 3-2 mağlup eden de Fenerbahçe.
1996-97 sezonunda ise Avrupa kupalarında sahasında tam 40 yıl, dile kolay bir insanın ömrü kadar geçen zaman diliminde mağlup olmayan Manchester Unıted'ı deplasmanda Boliç'in golüyle 1-0 mağlup eden de Fenerbahçe.
Daha sayalım mı?
İnter'i, Sevilla'yı, Chealse'yi.
Gelelim bu sezona..
Sahasında tam 11 maç Avrupa kupalarında mağlup olmayan Plzen'i deplasmanda 1-0 mağlup ederken o takıma "köy takımı" diye burun kıvıranlar, bir sonraki turda gelen İtalyan Lazio takımına ise "şanssız" dediler.
Ama hepsi şimdi kendi tesislerinde.
Fenerbahçe ise sahada.
Aslanlar gibi hem de.
Rakibin mağrur, kibirli, kendini beğenmiş hocası Jesus, ne diyordu maç öncesi?
"Her iki maçın da favorisi biziz, İstanbul'da da kazanacağız, bizi yenemezler"
Ama Jesus efendiye sormak lazım acaba?
Hayatında kaç defa Fenerbahçe karşısına çıktın? Saraçoğlu'nda hangi takımın başında geldin?
Her neyse, maça gelelim.
Klişe olan bir laf var son dönemde futbol içerisinde;
"Tarihinin en önemli maçı" diye.
Ama bu söz, gerçekten de doğruydu Fenerbahçe-Benfica maçı öncesinde.
Gerçekten de tarihinin en önemli maçına çıkıyordu Fenerbahçe.
Bu maç, geçmişte oynanan ne Manchester City maçına benziyordu, ne de Bordeaux.
Ne Unıted maçına benziyordu, ne de İnter, Sevilla veya Anderlecht.
Bu maçla birlikte Avrupa'da bir eşik atlanacak, finale uzanılacak, belki de kupaya sahip olacaktı bu maçın galibi.
İşte böylesine duyguların çok fazla özümsendiği bir futbolcu grubu, bu sezon bu yola baş koydular adeta.
Aynı şekilde taraftarı da.
Hani var ya slogan;
"Pierre Webo, Moussa Sow'uyla, Orta saha Salih Uçan'la, Ceza alan taraftarla, Yürüyoruz Amsterdam'a"
Aynen öyle.
Yürüyorlar Amsterdam'a.
Hem de ne yürüyüş bu.
2 sezon önce "Türkiye içinden destekçilerinden aldığı güçle" UEFA'nın ayak oyunlarıyla Şampiyonlar Ligi'nden men edilen, futbolcuları dağıtılan, kaçırtılan, "para sayma makinasıyla vallahi de billahi de para sayarken gördük" diye Türkiye'ye çarşaf çarşaf yayın yapan gazetelerinden aldıkları güçle bu takımı mağdur edenler, şimdi hazırlansınlar.
Bu takıma onurunu, gururunu iade etmek zorundalar.
Sözümona o "para sayan oyuncu" bugün Yüce Türk Adaleti ve mahkemelerinde beraat etti.
Nerede peki bu hayasızca iftirayı atanlar?
Hangi delikteler?
Yarı finalde maça Fenerbahçe hızlı başladı.
Sağdan Gökhan Gönül'ün amansız mücadelesiyle, Portekizlileri şaşkına çeviren bindirmeleriyle rakip sahaya oyunu yıkan Fenerbahçe, daha maçın ilk yarısında belki de turu da garanti altına alacak pozisyonları buldu.
İleride Webo'nun müthiş mücadelesi, Sow'un fırsatçılığı, Dirk Kuyt'un inatçılığı, orta alanda Mehmet Topal'ın bütün açıkları kapatan oyunu, Meireles'in belki de Fenerbahçe kariyerindeki en iyi maçlarından birisini çıkarması neticesinde Fenerbahçe, tartışmasız şekilde oyunun hakimiydi.
Türkiye liglerinde bile bir maçta yakalayamadığı kadar pozisyon yakaladı rakip kalede.
Direkten dönen toplar dahil, tam 5 net gol pozisyonu var rakip kalede.
Moussa Sow, Cristian Baroni ve Dirk Kuyt'un direkten dönen toplarına rağmen umutlarını kaybetmediler.
Defansta, "gol makinası denilen" Cordoza'ya top göstermeyen Egemen Korkmaz, attığı golle ise belki de direkleri de mağlup etti.
Bütün olumsuzluklara rağmen Fenerbahçe, kupaya gidiyor.
İçte ve dıştaki "gerçekten düşmanlara rağmen" hem de.
Kupayı alır veya alamaz.
Önemli olan o değil,
Önemli olan, bu takımın onuruyla oynayanlar, şimdi neredeler?
Bu ülkede, Baroni'nin kaçırdığı penaltı sonrası sevinç çığlıkları atan "soysuzlar" var.
Bu ülkede, Sow ve Kuyt'un direkten dönen topları sonrası "İçinize Hamit mi kaçtı?" diye dalga geçen "kansızlar" var.
Bu ülkede, rakibin direkten dönen topu sonrası ise isterik çığlıkları atarak küfürler savuran "arsızlar" var.
Bu ülkede televizyon ekranlarından "Benfica, Fenerbahçe'yi tır gibi ezer" diyen haset insanlar var, dahası art niyetliler var.
Böylesine bir ülkenin tarihinde ikinci defa yarı final oynanırken, geçmişte olduğu gibi maçlar ertelenmiyor, final yolunda destekler verilmiyor, sessiz ama derinden giden bir takım var yine bu ülkede.
Bu ülkenin medyası, son kaybedilen Gençlerbirliği maçı sonrası "Şampiyonluk, Amsterdam kadar uzak" diye manşet atacak kadar Fenerbahçe'ye ve davasına uzak.
İşte böylesine bir ülkede Fenerbahçe, yine de kendisinden beklenenin çok çok üstünde bir performansla, lig ve Avrupa Kupalarında tam 38 maçtır mağlubiyeti olmayan bir takımı Kadıköy'e resmen gömdü.
Belki skor olarak çok abartılı bir skor değil 1-0.
Ama rakibin kaleye attığı ilk şutun dakikası 52.
52.dakikaya kadar eğer rakip kaleye şut atamıyorsa, bunun adına zafer derler, bunun adına diriliş derler, bunun adına şahlanış derler.
Şimdi Fenerbahçe'nin önünde sadece 180 dakika var kupaya uzanmak için.
İkinci maçta Mehmet Topal, Meireles ve Webo gibi çok çok önemli üç oyuncusundan mahrum olacak Fenerbahçe.
Ama yerlerine oynayacak oyuncular da, en az onlar kadar davasına sahip oyuncular.
Bu maçta, şu oyuncu iyi oynadı, bu oyuncu kötü günündeydi gibi anlamsız söylemlerin içerisine girmek, en az bu söylem kadar anlamsız.
O yüzden, bütün takım müthiş bir birliktelik içerisinde oynadılar.
Ama ön plana çıkan oyuncular, yukarıda söylediğimiz gibi Gökhan Gönül, Egemen Korkmaz, Joseph Yobo, Mehmet Topal ve Pierre Webo idi.
Artık bu maç geride kaldı.
Şimdi sırada rövanş var.
Bu rövanş sadece Benfica ile değil, UEFA ile rövanş, içerideki ve dışarıdaki "kösteklerle" rövanş. Hepsinden de ötesi geçmişle rövanş.
İnanıyoruz ki Fenerbahçe, bu zorlu yürüyüşte alnının akıyla çıkacak ve büyüklüğünü bir kez daha ortaya koyacak.
Ve bizler inanıyoruz Fenerbahçe'ye, hepsinden öte kendisi inanıyor kendisine.
Allah yardımcıları olsun.
Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Milorad Mazic, Milovan Ristic, Igor Radojcic (Sırbistan)
Fenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Yobo, Egemen Korkmaz, Ziegler, Meireles (Dk. 64 Salih Uçan), Mehmet Topal, Kuyt, Cristian (Dk. 86 Selçuk Şahin), Sow (Dk. 87 Krasic), Webo
Benfica: Artur, Maxi Pereira, Jardel, Garay, Melgarejo, Andre Gomes (Dk. 80 Martins), Matic, Salvio, Aimar (Dk. 46 Gaitan), Ola John (Dk. 64 Rodrigo), Cardozo
Gol: Dk. 71 Egemen Korkmaz (Fenerbahçe)
Sarı Kartlar: Dk. 31 Andre Gomes, Dk. 37 Aimar, Dk. 41 Maxi Pereira, Dk. 45 Ola John (Benfica), Dk. 38 Cristian, Dk. 50 Mehmet Topal, Dk. 90 Webo (Fenerbahçe)
22 Nisan 2013 Pazartesi
Gençlerbirliği : 2 - Fenerbahçe : 0 (Spor Toto Süper Lig 30.hafta maçı) ŞAMPİYONLUK ARTIK UZAKLARDA !!
Sezonun belki de en kritik maçıydı.
Şampiyonluktaki rakibi haftaya galibiyetle başlarken Fenerbahçe, olmazsa olmaz kıvamında bir maça çıktı.
Öyle bir maçtı ki, beraberlik bile yaramıyordu Fenerbahçe'nin işine.
Mutlaka galibiyet gerektiren bir maçtı ve haftaydı.
Kritik haftalar öncesinde üstüne üstlük bir de hafta içi oynanacak çok çok önemli bir Benfica yarı final maçı vardı.
Bedenler Ankara'da, akıllar Benfica'da, düşünceler ise mutlaka ki 3 kupadaydı.
Sezon içerisinde çokça olduğu gibi yine şok bir golle mağlup başladı Fenerbahçe maça.
Gençlerbirliği'nin kullandığı kornerde topa geriden gelip vuran Aykut'a gol vuruşu yaptıran defans kadar, kaleci Volkan Demirel'in de topa çıkıp çıkmama konusunda yaşadığı tereddüt etkili oldu.
Ayrıca bu golü incelediğimiz zaman, Fenerbahçeli defans oyuncularının alan savunması yaptığını ve özellikle vuruşu yapan Aykut'un geriden geldiği noktaya baktığımızda, korner atışı yapıldığı sırada Aykut ile "16 numaralı" oyuncunun yan yana olduklarını, Aykut'un topa kafa vurduğu noktaya ise "16 numaralı" oyuncunun kendisinin değil de bakışlarının yetiştiğini görmekteyiz.
İşte bu golle bütün dengeleri bozulan, Fenerbahçe'nin oyun yapısı gereği topla çok oynayıp golü zamana yaydığını gördüğümüzde, bozulan bu dengeyi bir türlü lehine çeviremedi.
Golden sonra rakip kaleyi adeta abluka altına alan, topla oynama yüzdelerinde %70 e %30 luk gibi ezici bir üstünlük kuran Fenerbahçe, orta alanda Salih Uçan'ın önderliğinde de tehlikeli sayılacak ataklar geliştirdi.
Salih Uçan, "Alexvari" hareketlerini sürdürürken, O'nun sahada olmasından dolayı görev bölgesi değişen, daha geride oynayan ama "performansı asla değişmeyen" "16 numaralı oyuncu" yine sahada yoktu.
Her maç öncesi adeta performansı nasıl olacak diye papatya falı açtıran bu oyuncunun geriden ataklara bir türlü destek vermemesinin yanısıra, orta saha mücadelesinde de Raul Meireles'i yanlız bırakması, Fenerbahçe adına belki de en büyük eksiydi.
Geçen hafta Sivas'ta oynanan Sivasspor-Gençlerbirliği maçında sarı kartı olmasına rağmen yaptığı faule "Türk futbolunun gururu hakemlerimizden" Süleyman Abay'ın sarı kartı Zec'e çıkardığı ve oyunda tuttuğu Tomiç'in performansını umarız bu akşam Süleyman Abay da izlemiştir.
İşte futbol böyle bir oyun.
O yüzden klasikleşen ve kötü hakemlerin sığındığı "hakem de hata yapar" söyleminin ne kadar yanlış olduğuna bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz.
Süleyman Abay'ın geçen hafta oyundan atmadığı Tomiç, bu akşam belki de Fenerbahçe'yi şampiyonluk yarışının dışına itti.
Gerek maç içerisinde gösterdiği performans, gerekse de ikinci golün asistini yapmasının yanısıra, Fenerbahçe'nin geriden gelen en önemli hücumcularından olan Gökhan Gönül'ün hem hücum gücünü, hem de savunma gücünü zor durumlara bıraktı.
Tomiç'in yanısıra Gençlerbirliği savunmasında oynayan genç Ahmet Çalık'ın performansıyla birlikte kaleci Ramazan da bu akşamın dikkat çeken oyuncularındandı.
Fenerbahçe cephesine baktığımızda ise, "yorgun savaşçı Webo" yanlız, Dirk Kuyt yine hırslı, genç Salih enerjik, Caner ise takımı ileriye taşımak isteyen görüntüler sergilediler ilk yarı boyunca.
Salih Uçan'ın kaleyi bulmayan şutlarıyla birlikte Dirk Kuyt'un kalecinin üzerine giden topları da skoru değiştirmedi.
Gençlerbirliği hücumlarında Gökhan Gönül, önceki haftalardaki performansından çok uzaktı.
İkinci golden önce yapamadığı müdahaleyi, ikinci yarının hemen başında yine Vleminckx'inin vurduğu ve direğin hemen yanından çıkan topunda da yapamadı.
Ayrıca dikkat çeken bir başka nokta da her iki golde de kaleci Volkan Demirel'in, uzak mesafelerden yapılan ve altı pasa düşen toplara çıkmamasıydı. Her iki topa da Volkan Demirel çıksa, alabileceği nitelikteydi.
İkinci yarıda ise görüntü tersine döndü.
İlk yarıda rakip kaleyi ablukaya alan Fenerbahçe, gömülen ve kaptığı toplarla hızlı çıkışlar yapan Gençlerbirliği karşısında ilk yarıdaki kadar etkili pozisyonlar geliştiremedi.
Uzun bir aradan sonra takıma yeniden dönen Moussa Sow'un da çabaları da kaleci Ramazan tarafından engellendi.
Artık sona 4 hafta kala, puan farkı 7.
Gerçekçi olmak gerekirse, ligde bu haftadan sonra puan farkı belki değişmez, belki artar-azalır. Ancak sıralamanın değişmeyeceği düşüncesindeyiz.
Elbette ki futbol oyununda son haftanın son düdüğü çalmadan birşey belli olmaz.
Ancak önünde ciddi hedefleri olan, tarihinde ilk defa UEFA Avrupa Ligi'nde yarı final oynayacak bir takımın, Türkiye Kupası'nda da final hedeflemesi ve bunların yanına bir de ligi sıkıştırmak istemesi, gerçekten de gerçekleşmesi çok zor hedefler.
Umarız ki lig şampiyonluğundan bu akşamki skordan sonra uzaklaşan Fenerbahçe, diğer 2 kupaya daha fazla yaklaşsın.
Stat: Ankara 19 Mayıs
Hakemler: Mustafa Kamil Abitoğlu, Selçuk Kaya, Ali Saygın Ögel
Gençlerbirliği: Ramazan, Cem, Aykut, Ahmet, Tosic, Özgür, Petrovic, Tomic, Azofeifa (Dk. 57 Jimmy)(Dk. 82 Kerim), Zec, Vleminckx
Fenerbahçe: Volkan, Gökhan, Yobo, Egemen, Ziegler (Dk. 57 Sow), Baroni (Dk. 57 Mehmet Topuz), Meireles, Kuyt, Salih, Caner, Webo (Dk. 76 Krasiç)
Goller: Dk. 5 Aykut, Dk. 41 Vleminckx (Gençlerbirliği)
Sarı kartlar: Dk. 6 Aykut, Dk. 50 Tomic, Dk. 80 Vleminckx, Dk. 90 Petrovic Gençlerbirliği), Dk. 90+1 Gökhan (Fenerbahçe)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)