Ve +18 oldu..
18 yıl önce doğan
bebeklerin artık asker sülüsleri geliyor..
Yoklamaya çağrılıyorlar..
Bazıları evlendi,
çocukları bile oldu..
Bazıları iş kurdu,
paralar kazanıyorlar.. Evlerini geçindiriyorlar..
Ama ne hazindir ki geçen
bu yıllarda içlerinde Galatasaray taraftarı olan hiçbir genç, Kadıköy’de
galibiyet görmedi.
Üzgünler tabi ki..
Eski kalecileri Mondragon’un
yıllar önce itiraf ettiği gibi “Bana Kadıköy’de bir galibiyet versinler, 1
şampiyonluğa feda ederim” sözleri aslında bu rekabetin, nasıl bir “rezalet”
safhasına geldiğini göstermektedir.
Aslında bizler memnunuz..
Şahsen bu satırları yazan
kardeşiniz, ömrümde Kadıköy’de hiçbir Galatasaray-Beşiktaş-Trabzonspor
mağlubiyeti görmedim.
2001-02 sezonundan beri
kombine sahibiyim..
2005-06 sezonundaki
Beşiktaş maçında da tribünde değildim..
Kısacası mağlubiyet yaşamadım,
yaşamak ta istemiyorum..
Birgün mutlaka olacak
elbette.
Manchester Unıted’in
meşhur stadı Old Traffor açıldığı 1956 yılından beri iç sahada hiçbir Avrupa
takımına karşı kaybetmedi ama Fenerbahçe’ye, 30 Ekim 1996 da nasıl kaybettiyse,
elbette Fenerbahçe de birgün ezeli rakiplerine mağlup olacak.
Dünya sonuna kadar galip
gelecek diye bir kural yok.
Ama o mağlubiyeti Allah,
bu kuluna bu sahada nasip etmesin.
.
04 Ocak 1914 te Papazın Çayırı olarak adlandırılan
Fenerbahçe Stadı’nda Galatasaray’ı Hasan Kamil Sporel (3) ve gerçekte bir safari avcısı, yani aslan
avcısı olarak ünlenen Salih Selahaddin Cihanoğlu’nun golleriyle 4-2 mağlup
ederek başlatılan bu galibiyet serisi, tam 102 yıldır devam ediyor.
Aralarda mağlubiyetler olmuş ama bunlar o kadar az
ki.
Mesela hani şu efsane 1999 sezonundan sonra
mağlubiyet yok geyiği var ya..
Aslında onun da evveline gidecek olursak, ondan
önce de 7 yıl bir yenilmezlik serisi var Fenerbahçe’nin Kadıköy’de.
Yani 04 Mayıs 1991 deki 4-1 lik lig maçına kadar.
Ondan da evveli 19 Mart 1988 deki 2-1 lik mağlubiyet..
Ondan da evveli 1983-84 teki 2-1 lik mağlubiyet..
Ondan da evveli yok..
Zira Fenerbahçe Stadı, 29 yıl kapalı kaldıktan
sonra 1982 sezonunda açıldı..
Maçlar İnönü’de oynanıyordu.
Gördüğünüz gibi Fenerbahçe, son 36 yılda Kadıköy’de
Galatasaray’a sadece 4 defa yenilmiş..
36 sezonda 4 mağlubiyet..
Peki asıl sorulması gereken soru şu:
“Nerede bu ezeli rekabet?”
Maça gelecek olursak;
Kart cezalısı Mehmet
Topal ve Hollanda milli takımında sakatlanan Lens’in olmadığı bir Fenerbahçe,
acaba ne yapacak soruları soruluyordu maç öncesinde.
Tabi ki bu soruları
soranların haklı mazaretleri de vardı.
Zira Fenerbahçe’nin orta
alandaki en büyük kozu Mehmet Topal ve hücumdaki büyük gücü Jeremain Lens’ti
son haftalarda.
Ama buna rağmen
Fenerbahçeli diğer futbolcular, gerek hafta içi hazırlanmalarıyla, gerekse de
bu maça nasıl motive olmaları gerektiği konusunda daha önceki oynayan
oyuncuların tecrübeleriyle hazırlandılar maça.
Mesela Mehmet Topal’ın
olmadığı akşamda yerine oynayan Roman Petroviç Neustadter, Fenerbahçe’ye
geldiği günden bu yana en etkili futbolunu oynadı.
Diğer yandan son
haftalarda kadroda kendisine yer bulan Aatıf’ın yerine görev yapan Alper Potuk
ta, en az Aatıf kadar etkiliydi.
Hatta daha fazlası vardı.
Geriye kadar gelip
yardımda bulundu, dikine oynadı ve Robin Van Persie’nin ilk golünden önce Şener’e
gönderdiği topla da golün başlangıcını yaptı.
Fenerbahçe’nin defansının
güçlü olduğunu zaten herkes kabul ediyor.
Ancak zaman zaman maç
içerisinde dalgınlık yaşıyorlar ve gol pozisyonları veriyorlardı.
Bu maça kadar Fenerbahçe,
ligde oynadığı 10 maçın sadece 1 inde gol yememişti.
Bu akşam bırakın gol
yemeyi, rakibe pozisyon bile vermedi.
Galatasaray’ın maç boyu
kaleye gönderip te kaleyi bulan tek şutu, Bruma’nın sol çaprazdan gönderdiği
cılız şut.
Bunun dışında Fenerbahçe,
kendi ceza sahası içerisine bile sokmadı Galatasaraylı futbolcuları.
Duran toplar hariç tabi
ki..
Defansın önünde oynayan
Josef De Souza, Dirk Advocaat’ın gelmesiyle birlikte bir başka oynuyor.
Geçen sezonki gibi
tribünleri kahretmeden, cesurca oynuyor, savaşıyor ve topla birlikte ileriye
çıkıyor.
Kanıtı da bu sezon attığı
2 gol ve yaptığı 2 asist.
Bir de bu akşam sebep
olduğu penaltı..
Josef ve Naustadter ile
birlikte orta alanı kapatan Fenerbahçe, önlerinde Alper, daha da önde forvet
arkasında Robin Van Persie, ikinci yarıda ise forvette Robin Van Persie, sağda
Moussa Sow, solda Volkan Şen ile birlikte Galatasaray’ın bütün geçiş yollarını
kapattılar.
Daha Galatasaraylı
oyuncular, topu nereye atacaklarına fırsat bulamadan, ikili, hatta üçlü
sıkıştırmalarla topu kazandılar ve hızlı oynayarak hücum bölgesine gittiler.
Özellikle maçın genelinde
Moussa Sow, sağ kanatta en az Lens kadar etkiliydi.
Carole ve sol stoperleri
Hakan Balta’yı adeta canlarından bezdirdi.
Hemen arkasında oynayan
Şener de kendisine destek verince, Fenerbahçe ataklarını hep sağ kanattan
yaptı.
Sol kanatta da Volkan
Şen, yine çalışkan ancak yine fazla top kaybeden, hatta mutlak iki pozisyonu da
heba eden oyuncuydu.
Özellikle maçın
7.dakikasında Sow’un “al da at” dediği topta geç kalmasının bedelini, golü
kaçırarak ödedi.
Devrenin berabere
biteceği sanıldığı bir zamanda sahne alan dünya starı, büyük golcü Robin Van
Persie, Şener’den gelen topta daha top gelmeden doğru noktada,
markajcısından
kurtularak topu beklemesi ve yaptığı gol vuruşuyla, nasıl büyük bir golcü
olduğunu birkez daha kanıtladı.
Başka bir oyuncu, o
pozisyonda topa adeta bodozlamasına vururken, Robin Van Persie, vücudunu
yatırarak vuruşu yaptı.
İkinci yarıya bu golün
üstünlüğü ile moral bularak ve daha da motive olarak başlayan Fenerbahçe,
rakibin üzerine geldiği zaman dilimlerinde hep etkili ve tehlikeli oldu.
Yine ikinci yarının
başında Volkan Şen’in ceza sahası içerisinde vuruşunun Sabri’ye çarparak dışarı
çıkması, aynı şekilde Josef’in kafa vuruşunda , biraz da De Jong’un
müdahalesiyle doğru vuruşu yapamaması ve golden oluşu, hep farkın artacağı
dakikalardı.
Ancak sahada
eyyamcılığıyla meşhur bir Cüneyt Çakır vardı.
Mesela Volkan Şen’in
kovaladığı topu Sabri’nin eliyle almasına devam kararı vermesi, aynı şekilde
penaltı pozisyonunda Serdar Aziz’in son adam olmasına rağmen Josef’i düşürmesi
karşılığı aldığı sarı kart, hep Cüneyt Çakır’ın yine daha önceki maçlarda
olduğu gibi Fenerbahçe aleyhine verdiği kararlardı.
Orta sahadan çıkmakta
zorlanan Galatasaray’a karşı Fenerbahçe’nin doğru hamlesi, orta alanda presti
ve bunu da maç genelinde başarılı bir şekilde yaptılar.
Mehmet Topal’ın olmadığı
akşamda, Naustadter, en az Mehmet Topal kadar faydalı işler yaptı.
Robin Van Persie’nin
ikinci golünden sonra ise adeta Fenerbahçe, Galatasaray ile antrenmana döktü
işi.
Futbolcular biraz daha
ciddi olsalar, emin olun bu akşam daha da farklı bir skor ortaya çıkabilirdi.
Nihayetinde bu maç ta
bitti.
Bir Kadıköy akşamında
daha Galatasaray galibiyeti yaşatan futbolcularımızı tebrik ediyoruz.
Şimdi önümüzde UEFA
Avrupa Ligi gruptan çıkma adına son derece önemli bir maç var.
İlk maçta Ukrayna’da
berabere bitirilen Zorya Luhansk ile İstanbul’da oynanacak maçın, mutlaka
kazanılması gerek.
Rakip, ters ve hızlı oyun
oynayan bir takım.
İlk maçta da bunu
gösterdiler.
En az Galatasaray maçı
kadar konsantre olunması gereken bir maç.
Sonrasında ise Rize
deplasmanı ve 13.haftada oynanacak Beşiktaş maçı.
Eğer Fenerbahçe bu 2 lig
maçını kazanırsa, 14.hafta sonrasında liderliğe oynayacaktır.
Çünkü 12.hafta Beşiktaş-Başakşehir
maçı var ve her sonuç, Fenerbahçe’ye yarar.
Yeter ki Rize deplasmanı
kayıpsız atlatılsın.
Şimdi eğlenme zamanı
ancak abartısız..
İşin ciddiyetini
düşünerek..
Galatasaray içinse,
Bundan sonrası +18..
Kaçış yok..
Çünkü gerçek bu..