Çalakalem

Çalakalem
"Şampiyon" a selam olsun

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Sen Fenerbahçeli futbolcu kardeşim.. Bu satırlar sana..



Bu satırların muhatabı, Fenerbahçe Profesyonel Futbol Takımı kadrosundaki "bütün" futbolculardır.

Bütün Teknik ve İdari kadrodur..


2010-11 sezonunun ikinci yarısının başında Antalya deplasmanında başlattığınız büyük çıkış ve başkaldırış, "sisteme" karşıydı.

Sizi, o sezon ligde düşünmediklerini açıkça beyan eden ve her fırsatta maçlarda bunu hareketleriyle ortaya koyan diğer takımların tamamı, sizler karşısında tekvücut olurken maçlarınız adeta meydan muharebesi şeklinde cereyan ediyordu.

Hatırlayın sezonun 29.haftasını ve İstanbul'da oynadığınız Gaziantepspor maçını..Ölüp ölüp dirildiğiniz, tekmelere kafa uzattığınız ve maçın uzatma dakikalarında Stoch'un ceza sahası dışından çektiği şutta direkten dönen topu ceza sahası içerisinde boş kaleye gönderen Andre Santos'un attığı golü..

Ve o maçta yaşadıklarınızı..

30.haftasını ve Buca deplasmanını hatırlayın o sezonun..

İlk yarısını 3-1 mağlup bitirdiğiniz maçta ikinci yarıdaki "onurlu mücadelenizi" ve 5-3 lük galibiyetinizi hatırlayın.

Yine hatırlayın aynı sezonun 32.haftasında deplasmanda oynadığınız Kardemir Karabükspor maçını..

Rakibin kalecisinin bile son dakikalarda ceza sahanız içerisinde gol aradığı anları hatırlayın.

Tekmelerin havalarda uçuştuğu, kazanmak için tekmelere kafa uzatmanızı hatırlayın.

Ve de hatırlayın "Cesur Yürek Lugano" nun attığı golle maçı zar zor 1-0 kazanarak yolunuza kayıpsız devam ettiğinizi.

Son haftaya gidin veya..

34.haftaya girilirken 78 puan ve averajla öndeydiniz..

Şampiyonluk yolunda artık önünüzde sadece 90 dakika kalmıştı, ama mutlaka kazanmanız gereken bir maçtı.

Çok rahat bir şekilde maça başlamış ve 6.dakikada da öne geçmiştiniz hani.

Sonrasında rehavete girerek kalenizde gördüğünüz beraberlik golüne karşılık devre biterken Selçuk Şahin'in "güdümlü füzesinin" kaleci hatasıyla golle sonuçlanmasını..

"Korcan Çelik şimdi serbest ve futbol oynayabiliyor.."

Halbuki o maçtan sonra ne de acımasız şekilde eleştirilmiş, ilerleyen aylarda ise Metris'te "mecburi ikamet" etmek zorunda kalmıştı.

Şimdilerde Galatasaray forması giyen Erman Kılıç'ın 65 ve 90.dakikalarda attığı gollerden sonra nasıl da büyük bir kabus içerisine girdiğinizi unutmayın.

Nasıl unutabilirsiniz ki?

Siz değil miydiniz yoksa daha önce 2 defa son maçta şampiyonluk kaçıran futbolcu grubu?

Yine aynı talihsizliği yaşamamanız için hiçbir neden yoktu.

Yiyeceğiniz bir gol, sizi saraydan sürgüne gönderebilecekti taraftar ve camia nezdinde.

Stres ve heyecanın tavan yaptığı o anlardan sonra kazandığınız şampiyonluktan sonra ne de büyük sevinç yaşamıştınız saha içerisinde.

Bizler ekranları başında tırnaklarımızı kemirmiştik son anlarda..

İzleyememiştik bile son anları.

Halbuki sizin rakibiniz olan "malum camia" o sezon ne de kolay kazanıyordu maçlarını.

Mesela siz 32.hafta deplasmanda Karabükspor karşısında tekmeye kafa uzatarak, rakip kalecinin ceza sahanızda gol girişimlerini engelleyerek zoraki kazanırken rakibiniz olan "malum takım" Bucaspor deplasmanında 87.dakikada yediği gole sadece 1 dakika sonra "cevap verebiliyor" Bucasporlu defans oyuncusunun Umut Bulut'a "yaptığı asistle" galip geliyorlardı maç sonunda..

Veya aynı sezonun 29.haftasında İstanbul'da Gaziantepspor'u 95.dakikada attığınız golle mağlup edebiliyorken sizler, "malum takım" aynı takımı 31.haftada kendi sahasında ilk 20 dakikada attığı 3 golle mağlup etmeyi "başarabiliyordu."


Unutmadınız, unutamazsınız..

O sezon bitiminde, bütün takım tatildeyken "birileri inceden inceye" çalışıyordu.

Sizlerin, 17 maçın 16 sını kazandığınız, sadece Bursaspor ile Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda berabere kaldığınız o muhteşem sezonu ve emeklerinizi hiçe sayarak hakkınızda "iddianameler" hazırlamakla meşguldüler.

Unutmayın..

Başkanınız, bir Temmuz sabahı aniden evinden alınıyor, tesislerdeki odalarınıza baskınlar yapılıyor, maça çıkmadan önce yaptığınız bütün "uğur ve totemler" birer "şike belgesi" olarak ekleniyordu klasörlere.


Unutmayın..

Hepiniz şoktaydınız..

İsyandaydınız..

"Nasıl olur bu?" diyordunuz kendi kendinize..

Zira bir sezon boyunca çektiğiniz saha içi ve saha dışı sıkıntıları birtek siz biliyordunuz, bir de Allah.

Gittiğiniz deplasmanlarda her türlü hakarete maruz kalıyor, her türlü kinayeli bakış ve lafların muhatabı oluyor, "malum takım yöneticilerinin" her gün gazetelerdeki "Türkiye'nin 4 te 1 i bizim şampiyon olmamızı istiyor" martavallarını ekranlarda izliyor, gazetelerde okuyordunuz..

Ama siz bunlara kulak asmıyordunuz sezon içerisinde..

İşte bu psikolojik savaşın galipleri olan sizler, masa başı oyunlarla mağlup edilmeye çalışılıyor ve bunda da başarısız oluyordunuz sezon sonu itibariyle.

Hakkınız olan Şampiyonlar Ligi'nden ihraç edilirken gelirleriniz gaspediliyor, aynı yolda ter akıttığınız arkadaşlarınız, Niang, Lugano, Andre Santos gibi takımın önemli oyuncularından ayrı kalıyordunuz..

Unutmayın..

O dönemki Teknik Direktörünüz Aykut Kocaman'ın "kocaman" yüreği ve emeği sayesinde bir sonraki sezona başlıyor, "onur mücadelenize" kaldığınız yerden devam ediyordunuz.

Öyle ki, Başkanınız içeri atanlar, saha içerisinde de İstanbul'da oynanan Karabükspor maçının 6.dakikasında kaptanızı Alex De Souza'yı dışarı atıyorlardı.

Neye uğradığınızı şaşırmanıza rağmen sezon sonuna kadar mücadelenizden vazgeçmiyor, defalarca penaltılarınız çalınmazken "şehrin diğer yakasındaki" meslektaşlarınıza ise basit ve ucuzdan ikram edilen penaltı ve goller sayesinde son haftaya başa baş giriyordunuz.

Öyle ki, bütün bu zorluklara rağmen eğer son hafta rakibinizi içeride mağlup edebilseydiniz, "çifte kupalı" şampiyon apoletini takacaktınız.

Ama olmadı.

Canınız sağolsun.

Unutmayın..

Bir sezon boyunca başkanınız soğuk ranzaların üzerinde güneşi görmeyi hayal ederken, taraftarlarınız joplanıyor, gazlanıyor, hertürlü takibat altında sizlere destek vermeye devam ediyorlardı.

Unutmayın..

Eşleriniz, çocuklarınız, anne babalarınız büyük bir psikolojik sınav veriyorlardı, gittikleri ortamlarda "dış güçler karşısında."

Unutmayın..

Sizleri, o sezon Şampiyonlar Ligi'nden men edenler, bu sezon da yine emeğinizin karşılığı olan ve geçen sezon kılpayı kaçırdığınız UEFA Kupası'nı almanıza engel oldular.

Unutmayın.

Ve şimdi sizlerin son bir görevi kaldı.

Bu sezon için.

Onurunuz için.

Namusunuz için..

Gururunuz için..

Kendinize saygınız için.

Bugüne kadar müsabakalarda bireysel ne hata yaptıysanız artık bizden yana aftır bu hatalar.

Bugünden sonra sizleri yeni bir görev ve misyon bekliyor.

Sizlere bu sıkıntıları reva görenlere cevabınız, bundan sonra, "bundan önce de olduğu" gibi yine sahalarda olmalıdır.

Çıkın,

Oynayın..

Tekmeye kafa uzatın.

Ölmezsiniz korkmayın..

Sizlere, maddi manevi en büyük imkanları sunan bu camia ve taraftarın, beklentilerini boşa çıkarmayın.

Bu sezon öyle bir mücadele ortaya koyun ki, her maçınızın sonunda "sizlerin şike yaptığınızı" düşünsünler, "kuş beyinliler."

Öyle maçlar çıkartınız ki hepinizin ismi, maç sonunda dakikalarca şarkı haline getirilsin tribünler tarafından.

Aranızdan, bu mücadeleye yüreği yetmeyen varsa, "şimdi ayrılsın bu camiadan."

Mazaretinizi kabul görürüz.

Sizi yadırgamayız.

Profesyonelsiniz kabul ediyoruz.

Ama bu camia sizden, bu dönemde "amatörce oynamanızı" bekliyor.

Profesyonel yaşayın ama amatörce oynayın..

Yüreğinizi koyun ortaya.

Onurunuzu korumak için.

Gururunuzu kurtarmak için.

Namusunuza laf gelmemesi için.

Çıkın ve "onlara verin derslerini."

El mi yaman bey mi yaman görsünler..

Sizi bu arenada yok etmek isteyenler, sezon sonunda "kupaları kendi elleriyle size vermek zorunda kalsın."

Taraftarın ve camianın sizden beklentisi budur.

Sizin, 2010-11 sezonunda alın terinizle, gözyaşınızla, eşlerinizden, çocuklarınızdan, anne ve babalarınızdan aldığınız zamanlarınızla kazandığınız o değerli kupayı, şimdilerde masa başı oyunlarıyla geri almaya çalışan sinsi ve hain güruhlar var.

Kendinize gelin..

Sahada kazandıklarınızı, masa başı oyunlarıyla alt etmeye çalışanlara, bu sezon yapacağınız çıkışla set olun, engel olun..

Sahi siz bu "şikeyi hangi takım ve oyuncularla yaptınız?"

Eğer bu soruya verecek cevabınız yoksa, "hodri meydan" deyin birkez daha..

Gazanız mübarek olsun,

Allah, yardımcınız olsun..

Vira bismillah..


30 Ağustos 2013 Cuma

Uyan Fenerbahçeli, gör artık gerçekleri: 3 Temmuz süreci şike mi yoksa rant savaşları mı? Fenerbahçe ne için kurban edildi, ediliyor? Belgeleriyle !!




Kanal T'de, Orhan Zeki Ak, Başar Büyükkol, Uğur Onur Urhan'ın katıldığı, 3 Temmuz sürecinin başında yayınlanan bir program aşağıda.

2 saat 20 dakikalık program, izlenmeye değer.

Ama asıl can alıcı nokta, 12 dakikalık diğer görüntü, özeti yani.

Her ikisini de upload ettim,

Neden FENERBAHÇE ve Aziz Yıldırım seçildi "birileri" tarafından, daha net anlaşılır..

(İşin acı tarafı, bu görüntüleri sizlerle paylaşırken, Emre Belözoğlu'nun TRT Spor'da konuk olduğu "Bay Gol" programında, 2010-11 sezonunu anlatırken gözlerinin dolması ve "O dönemdeki oyuncu grubu çok değerliydi ve hepsi FENERBAHÇE tarihinde şimdiden yerlerini almıştır, biz o maçları nasıl kazandığımızı bir biz biliriz bir de Allah." sözlerini duymak.)

Programın tamamı:


Asıl can alıcı noktalar; 12 dakikalık özet:
Ve bu da, aynı gazeteci Uğur Onur Urhan'ın, 29 Ağustos 2013 tarihinde programın yorumlarına, Youtube'da verdiği cevap :
"Bu daha birşey değil, Kapalı kapılar ardında ne pazarlıklar yapmış Nihat Özdemir, bir bilseniz" cümlesine dikkat !

Burada bir delil olarak dursun.

26 Ekim'de kongre var malum.. Ne olur ne olmaz..



29 Ağustos 2013 Perşembe

Çok ileri gittin Aziz Yıldırım, çok.. Bu kadar ileri gitmek; "Yassah hemşehrim"



1998 in 14 Şubat'ında kavuştun "sevgiline."

Bir Sevgililer Günü idi.

Sadece 1 oy farkla hem de.. Üstelik te sonraki yıllarda o bir oyun sahibi "hep ben" oldu..Faili meçhul kaldı yani..

O zamanlar, Fenerbahçe Spor Kulübü, tabiri caizse "merdiven altında" yapmıştı kongresini..

Tesis yok, salon yok, imkan yok.. Yok, yok, yok..

Sadece "goygoycuların" bolca olduğu bir ortam vardı..

Davul sende idi ama tokmak başkasında idi..Başkan seçilmiştin ancak yönetim kurulu, diğer başkan adayının listesi ağırlıklıydı..

İlk sezonunda aslında pek te başarısız değildin sportif anlamda.. O Samsun delasmanı yok mu o Samsun deplasmanı? işte herşeyin ters döndüğü akşamdı o akşam..

Vural'ın gaddarca tekmesi ile bir anda neye uğradığını şaşıran Metin Diyadin'in şahsında, bütün Fenerbahçeli futbolcular etkilenmiş, sonraki maçlarda adeta topa girmez olmuşlardı..

Sezon bitiminde Rıdvan'lı günlerin başlamıştı..

Kulüp yönetiminde 8-9 yıllık tecrüben olmasına rağmen, hataların vardı geçmiş zaman içerisinde..

İşte o hatalarından birisi de, sıkça teknik adam değiştirmen olmuştu. Rıdvan Dilmen'in henüz mağlubiyeti bile yokken, bir anda istifasını istedin ve MTK maçı akşamı yollarını ayırdın.. Tabi sezonun geriye kalanını da heba ederek..

Sonraki sezon, o çok istediğin şampiyonluk için bütün imkanları seferber ettin..

Tabi bu arada, 1997 yılında temeli atılan Samandra Tesisleri'ne hız verip bir an önce bitirdin, takımı Dereağzı'ndan Samandra'ya taşıdın..

Yok, yoktu o tesislerde..

Sonra dünya yıldızlarına yöneldin..

Revivoları, Rapajcleri, Anderssonları getirirken, Mustafa Denizli ile de söz kestin..

Sezon içerisinde, önceki 4 sezonda şampiyon olan "şehrin diğer yakasındaki" rakibini altetmek için bütün imkanlarını seferber ettin..

Maddi-manevi..

Sezonu mutlu sonla tamamlarken, sen de kafandaki isimlerle yola devam etme kararını aldın ve bir akşam, Fenerbahçeliler şampiyonluğu kutlarken, istifanı verdin.. Daha güçlü geriye dönmek adına..

Ve döndün de..

Hem de öyle bir döndün ki..

Dünya yıldızlarına, Türkiye'yi mesken ettin adeta..

Ortegalarla, Anelkalarla, Appiahlarla, Alexlerle adeta gövde gösterisi yaptın..

Futbola yatırım yaparken, aynı zamanda altyapı hamlesine de giriştin.. Fikirtepe Tesisleri, Faruk Ilgaz Tesisleri, İncek Tesisleri, Düzce Topuk Yaylası Tesisleri, say say bitmez.. Nereye dönsen orada bir tesis..

En büyük eserin ise, Şükrü Saraçoğlu..

Bütün haşmet ve heybetiyle duruyor orada..

Öyle ki, o statta henüz daha mağlubiyetin yok "şehrin diğer yakasına" karşı..

Amatör branşlara yöneldin.. Basketbola herkes "sepet" gözüyle bakarken sen, yine dünya yıldızlarını, NBA yıldızlarını bıkmadan, usanmadan getirdin..

Hatta getirdiğin sporcular Türkiye'ye 3-5 gömlek büyük geldiler, "dopingçi" diye suçlandılar.. Tıpkı bugünlerde senin "şikeci" diye suçlandığın gibi..

Ama sonrasında senin getirip te "dopinçi" diye karalanan Taurasi'ye bu defa ezeli rakibin kurtarıcı diye saldırdı.. Tıpkı senin formanı giydiği süreçte, "dopinçi" diye saldırdığı gibi..

Dünyaca ünlü ekomomist dergilerine kapak oldun gün geldi..

Göreve ilk seçildiğin gün kongrede yaptığın konuşmada, "Hedefimiz 10 yıl sonra Fenerbahçe'nin bütçesini 300 milyon dolara çıkarmaktır" demiştin hatırlıyor musun?

İşte bugün o hedefinin katbekat ötesindesin..

Yıllardır Türkiye'de belki de en çok konuşulan isim oldun..

Her şampiyon oluşunda ne gariptir ki Federasyon Başkanları değişti..

2003-04 te şampiyon oldun, Haluk Ulusoy-Levent Bıçakçı değişikliği oldu..

2004-05 te şampiyon oldun, yeniden Levent Bıçakçı-Haluk Ulusoy değişikliği oldu..

2006-07 de şampiyon oldun, bu defa Haluk Ulusoy-Hasan Doğan değişikliği oldu.. Sonra Hasan Doğan aniden rahmetli oldu da bu gelenek değişti.

Fenerbahçe'yi boşladın çok zaman, Türk futbolu adına..

Önce yayıncı kuruluşla amansız bir kavgaya tutuştun, haklarını korumak adına..

Kulüpler Birliği'nden dışlandın, ihraç edildin, hatta "Bölücü terörist" ilan edilerek..

Sonrasında masaya yumruğunu vurdun..

Kim için?

Bugün, kanlı bıçaklı olduğun Trabzonspor için..


"Bu ülkede biz de şampiyon olduk, Trabzonspor da.. Bizim yayın gelirimize yakın para vermezseniz, havuzda yokuz" dedin yüksek sesle..

"Nankörlere inat" şekilde hem de..

Sonrasında aldın paraları çatır çatır..

Anadolu kulüplerini palazlandırdın..

Şimdilerde senin stadında, sana kafa tutan, tekme tokat giren Gaziantenspor gibi mesela, Kayserispor gibi mesela..

Yetmedi, onlara başkanlık yaptın..

"Aman Azizim" dedirttin "dost meclislerinde"

Bütün bunlarla uğraşırken kendi camianın içerisini "Saran" ve senin kolunu "Kıran" larla mücadele ettin yıllar boyu..

Bütün para musluklarının başında oturdun..

Ah be "Azizim"

Kulak arkası ettin sana karşı oynanan oyunları..

Önce 2005 te denediler yıkmak için..

Bütün bir lig bir oldu karşında..

"Kupa bizim, lig onların" diyenlerin "Papermoon" yemeklerinde toplandıklarını görmezden geldin..

Tıpkı şimdilerde suçlandığın ve "şikenin delili" diye gösterilen o "yemek fotoğrafları" var ya..

İşte o pozların aynısını, bu defa "amacına binaen" verenler vardı da sen görmezden geldin..

Sezon sonunda ise bir anda ne olduğunu anlayamadın...

"Yeşil-siyah" kravatlıların içten oymasıyla şampiyonluğu verdiğin gün, seni "gitti" sandılar..

Ama büyük camian, sana sahip çıktı, hevesleri kursaklarında kaldı..

Yeniden döndün..

Hem de daha güçlü bir şekilde..

Sonra devam ettiler ayakoyunlarına..

2006-07 de şampiyonluğa giderken "iftiracıları" çıkardılar "itirafçı" adına..

Cihan Oskaylar türedi, TV programcıları destekli..Topyekün savaş açtılar..

Tıpkı şimdilerde açıldığı gibi..

2000-01 sezonundaki şampiyonluğuna da leke sürmek istediler..

Ellerinde kaldı sonrasında..

Devam ettiler, yılmadılar..

Bu defa Federasyon kaynaklı olarak saldırıya uğradın..

Tam 1,5 yıl hak mahrumiyeti cezası verdiler, bütün yönetim kadrolarınla birlikte toplam 3,5 yıl hak mahrumiyeti cezası verdiler..

"Derelileri" çıkardılar karşına..

Tıpkı 2 yıl önce Denizli'de çıkardıkları gibi..

Bu defa kendi stadında çıkardılar karşına..

O hani 27 yıldır alamadığın kupa vardı ya..

İşte o kupanın tam da bir kulbunu tuttuğun anda bir anda çekip alıverdiler elinden..

Sahanı kapattılar tam 3 maç..

Yılmadın, İzmir'e döktün onbinleri, yüzbinleri..

Aldın geldin şampiyonluğu..

Sonra o şampiyonluk apoletiyle "şehrin diğer yakasına" gittin, "sulu bir Mayıs akşamında"

Alkış yerine, onbinlerce yabancı madde aldın..

100.yılında bütün branşlarında şampiyon oldun, Erkek Voleybolu hariç.. O da kendi antrenör hatandan gitti elinden..

Tam 1137 kupa ve madalya aldı sporcuların o sezon, rekorlar kitabına resmen girdin..Bir sezonda en fazla kupa ve madalya kazanan kulüp ünvanın teslim edildi "Guinnes" tarafından..

Son 5 yılda Türkiye'de takım sporları bazında oynanan 25 finalin tam 24 ünde sen vardın.. Ve bu 25 finalin 17 sini kazandın, şampiyon oldun, diğerlerinde ise 2.oldun..En kötü derecen, 2008-09 da futboldaki lig dördüncülüğü, kupa finalisti.

Devam ettin "büyük resme" bakmaya..

Eteklerinden tutup çekmek isteyenlerin elinden tuttun, onları da kendi seviyene çıkarmaya çalıştın..

O temellerini attığın, sırtlarını sıvazladığın bayan basketbolcular, senin içeriye alındığın gün Milli Takımlar bazında Avrupa 2.oldu, haberin var mı?

Hem de 2 sezon..

Senden önce amatörler "gerçekten amatördü"

2010-11 sezonunda, takım sporlarında faaliyet gösterdiğin 9 branşta da şampiyon oldun..

Müzedeki çalışanların, "kupa taşımaktan" yoruldu adeta..

Gıpta ile izlendin, gurur ile takip edildin..

Rakiplerinin her türlü çekememezliğine rağmen, hep dik durdun..

Velhasılı;

15 yıldır Türkiye'nin en büyük kulübünü yönetiyorsun, trilyonlarca parayı tek başına idare ediyorsun..

Sana "güzellikle" kaç defa "git" dediler..(!)

"Gitmem" dedin..

"Yapacak daha işimiz var" dedin..

"İncek Tesisleri, Ataşehir Arena, Topuk Yaylası" dedin..

"Bitsin" dedin..

Ama işte şimdi görüyorsun..

Bu kadar palazlanırsan, bu kadar büyürsen ve bu kadar "güzellikle git" demekten anlamazsan, adamı böyle hergün hastane odalarında sabahlatırlar.. Ceza üstüne ceza verirler, yarınlarını tehdit ederler, torunlarına hasret bıraktırırlar..

Sen de haykırırsın adliye koridorlarında.. Çağlayan'da, Lozan'da, Nyon'da..

"Ya beni aklayın, ya da asın" diye..

Anlamadın mı sen daha?

Bu kadar ileri gitmek, hele de bizim ülkemizde..

"Yassah hemşehrim."

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Arsenal : 2 - Fenerbahçe : 0 (Şampiyonlar Ligi Play Off turu rövanş maçı) YENİ HEDEF : UEFA KUPASI



Aslında Şampiyonlar Ligi geçen hafta İstanbul'da kaybedilmişti.

Yıllar sonra bir Avrupa Kupası maçında, üstelik te kendi sahasında Fenerbahçe bu kadar aciz, bu kadar silik bir futbol ortaya koyarken, maçı da farklı mağlup kaybederek turu İstanbul'da kaybetmişti Arsenal karşısında.

Ancak Londra'daki maçta yeter ki prestij olsun amacıyla iyi futbol bekliyordu hiç kuşkusuz ki camia.

Maça, İstanbul'daki kadrodan Bekir İrtegün, Joseph Yobo, Emre Belözoğlu, Mehmet Topal, Michal Kadlec, Pierre Webo gibi oyuncularının yerine Egemen Korkmaz, Gökhan Gönül, Selçuk Şahin, Emannuel Emenike, Cristian Baroni ve Caner Erkin'le başlayan Ersun Yenal, yine kendi konusundaki "kadro istikrarsızlığını" bu maçta da korudu.

Fenerbahçe'nin başında çıktığı her maçta farklı 11 ve sistemler deneyen Ersun Yenal, Şampiyonlar Ligi kaybedildikten sonra umarız rahatlar ve kendi sistemini (!) bulur.

Zira artık Fenerbahçe'nin elinde UEFA Avrupa Ligi var.

O da, CAS, "kasmazsa."

Maçın başında rahat bir oyun ortaya koyan Fenerbahçe, gole de 13.dakikada Raul Meireles ile çok yaklaştı.

Rakip kaleci tarafından önlenen bu vuruş öncesinde, ceza sahası dışında rakibinden top kapan ve atağı başlayan Emenike'nin, anlaşılmaz şekilde Caner ve Sow'a desteğe gitmemesi, adeta yürüyerek rakip ceza sahasına yaklaşması, pozisyon tekrarlarında dikkat çekerken, bizim de garibimize gitti.

Zira bildiğimiz Emenike bu değil.

İnşallah bir an önce toparlanarak kendisinden beklentileri boşa çıkarmaz ve "yeni bir Krasiç vakası yaşamaz Fenerbahçe camiası."

Yine aynı Emenike'nin, sol çizgiden vücudunu kullanarak kazandığı ve sakladığı topu ceza sahası içerisine kadar sürerek yapabileceği en iyi vuruşu yapması ise, sadece Emenike'nin şanssızlığıydı.

Şu an itibariyle Emenike, Fenerbahçe formasına hazır değil. Karabükspor formasıyla formda olduğu sezonun çok çok uzağında.

Umarız bir an önce toparlar.

Sezon başında transfer edilen ve sezon öncesi oynadığı maçlarda büyük beğeni toplayan Bruno Alves, tatlı-sert futbolunu bu maçta da sürdürürken, Süper Kupa finalinde gördüğü kırmızı karttan sonra oynadığı maçlarda zaman zaman Alves te Fenerbahçe'deki defans hattının yaptığı hatalara uymaya başladı.

O da, arkadaşlarına ayak uydurdu resmen.

Her maçta defanstaki partnerinin değişik olmasından mıdır nedir, Alves son lig maçı Eskişehirspor maçında da, geçen haftaki Arsenal maçında da, bu maçta da zaman zaman kritik noktalarda yaptığı hatalarla defansında büyük sorunlar yaşatıyor.

Emre Belözoğlu ve Mehmet Topal'ın olmadıkları Eskişehirspor maçında forma şansı bulan Selçuk Şahin ise, bu akşam da Fenerbahçe'nin orta alanında yine elinden geleni yapmaya çalıştı, bir-iki top kaybı haricinde gerek savunmasına gerekse hücuma verdiği destekle, "16 numaraya" mesaj gönderdi.

"16 numarayı" anlatmaya gerek yok.

Bildiğiniz gibi.

Ne etliye, ne sütlüye.

Öylesine işte.

Raul Meireles ise, özellikle ilk yarıda Fenerbahçe'nin en iyi oyuncusuydu.

Formuyla dikkat çeken bir diğer oyuncu ise, Egemen Korkmaz'dı.

Kritik noktalardaki hamleleriyle farkın açılmasını önlerken, defanstaki yerini de yavaş yavaş garantiye alıyor.

Sow'daki sezon öncesi performans düşüklüğü, bu sezon da yaşanıyor.

Sow'un Fenerbahçe'deki 2.sezon başlangıcı.

Tıpkı geçen sezon olduğu gibi Sow, henüz hazır değil.

Ancak bildiğimiz Sow da, çizgide unutulacak oyuncu değil.

İkili forvette Sow'un katkısı büyük olacaktır hiç kuşkusuz ki.

Her maçta da olduğu gibi, "10'un gidişiyle" Fenerbahçe'deki en büyük eksiklik, "On numara" bir oyuncu.

Forma numarasıyla değil, paslarıyla, şutlarıyla, arkadaşlarına boş alanlar açmasıyla, forveti beslemesiyle bir "On numara" Fenerbahçe için şart.

Belki de hiçbir dönemde Fenerbahçe orta sahası, bu kadar aynı seviyedeki oyunculardan kurulmamıştır.

Her dönemde mutlaka o topu ayağına aldığı anda tribünleri ayağa kaldıran, paslarıyla forvetleri besleyen, attığı gollerle ise tribünleri coşturan bir oyuncusu mutlaka olmuştur.

Oğuzlar, Okochalar, Revivolar, Rapajcler, Alexler hep bunun örneğidir.

1.5 sezondur Fenerbahçe, bu özelliğinden yoksun şekilde.

Kısacası, "koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler" sözü, şu anda Fenerbahçe orta sahasında oynayan oyuncuların kendilerine biçtikleri bir payedir.

Şimdi sırada lig var.

Yarın açıklanacak CAS kararına göre de UEFA Ligi de var.

Geçen sezon finalin kapısından dönen Fenerbahçe, doğru bir kadro planlamasıyla bu kupanın bu sezon da en büyük adayları arasında.

Umarız Fenerbahçe yönetimi, bırakın kulübeyi, Fenerium Alt Tribün'ün en güzel yerinde oturtarak hesabına milyonlarca eurocuk (!) aktardıkları "kırpma yıldız" oyuncusunu tez zamanda elden çıkartır da, Türkiye kariyerinde hiç te yabana atılmayacak işler yapan Holmen'e bonservis çıkartır ve UEFA'ya bildirilecek yeni listede yer verir.

Belki yönetim de, teknik heyet te "yok, bizim orta saha oyuncusuna ihtiyacımız yok" dese de, görünen köy kılavuz istemiyor.

Bu sorunlar ortadan kalkmadıkça Fenerbahçe bu sezon işte, bir ileri iki geri gider ve yine olan taraftara olur.

Stat: Emirates

Hakemler: Carlos Velasco Carballo, Roberto Alonso Fernandez, Juan Carlos Yuste Jimenez (İspanya)

Arsenal: Szczesny, Jenkinson, Sagna, Mertesacker, Monreal, Ramsey, Wilshere, Cazorla, Walcott (Dk. 74 Miyaichi), Podolski (Dk. 49 Gibbs), Giroud (Dk. 60 Sanogo)

Fenerbahçe: Volkan, Gökhan, Alves, Egemen, Caner, Selçuk, Meireles, Cristian (Dk. 67 Alper Potuk), Kuyt (Dk. 67 Webo), Sow (Dk. 83 Mehmet Topuz), Emenike

Goller: Dk. 25 ve Dk. 72 Ramsey (Arsenal)

Sarı kartlar: Dk. 29 Egemen, Dk. 55 Emenike, Dk. 78 Meireles, Dk. 88 Gökhan Gönül (Fenerbahçe), Dk. 35 Mertesacker, Dk. 70 Ramsey (Arsenal)

25 Ağustos 2013 Pazar

Fenerbahçe : 1 - Eskişehirspor : 0 (Spor Toto Süper Lig 2.hafta maçı) SADECE 3 PUAN GÜZEL !!



Son 3 resmi maçında mağlup olan Fenerbahçe için, Eskişehirspor maçının önemi oldukça büyüktü.

Zira yeni teknik direktörü Ersun Yenal'ın eski takımıydı Eskişehirspor ve bu takımı, Ersun Hoca'dan başka iyi tanıyan yoktu hiç kuşkusuz ki Fenerbahçe içerisinde.

Aynı zamanda ligin başında Konya'da 2-0 dan verilen maç ve arkasından gelen Şampiyonlar Ligi'ndeki "fiyasko" Ersun Hoca'yı farklı arayışlara itmiş olmalı ki, Eskişehirspor maçında bambaşka bir kadroyla çıktı.

Kalede cezalı Volkan Demirel'in yerine, "Artık ben bu takımın 1 numaralı kalecisi olmak istiyorum" diye bas bas bağıran Mert Günok, defansta uzun zamandır sakatlıkları nedeniyle forma giyemeyen Egemen Korkmaz ve Gökhan Gönül, orta alanda yılların eskitemediği "Kaptan Selçuk" solda müzmin yedek Caner Erkin ile yılın flaş transferi Alper Potuk, son Eskişehirspor maçı kadrosundan farklı olan isimlerdi.

Gerçi Ersun Yenal, bu sezon Fenerbahçe ile oynadığı 6 resmi maça da farklı 11 le başlamış.

Sadece Dirk Kuyt, bütün maçlarda ilk 11 de forma şansı bulan oyuncu.

Maça Fenerbahçe oldukça baskılı başladı.

Eskişehirspor orta sahası tarafından kazanılan her top, pas yapma imkanı dahi bulamadan Fenerbahçeliler tarafından tekrar kazanılırken, bu pasların oyuna sokulma noktasında sıkıntı başgösterdi.

Zira bu topları geri kazanan Selçuk Şahin de, Raul Meireles te, Alper Potuk ta pas yapma kabiliyeti çok fazla olan teknik oyuncular değil.

Hal böyle olunca da Fenerbahçe hücumcuları top almakta zorlandı, gelen topları da rakip defans arasında çabucak kaybettiler ve koca ilk yarı boyunca Fenerbahçe pozisyona dahi giremedi.

Tıpkı Arsenal maçında olduğu gibi.

Eskişehirspor kadrosunda ise, geçen yıl Fenerbahçe'de forma giyen Bienvenu vardı ve ileriye atılan uzun toplarla Bienvenu'nun süratinden faydalanmak istemişti Ertuğrul Sağlam.

Ancak Fenerbahçe defansında özellikle Bruno Alves, Bienvenu'nun rahat top almasına imkan vermedi, ilk hamleleriyle Bienvenu'nun boş alana hareketlenmesini engelledi.

Sağbek Gökhan Gönül'ün sahalara dönmüş olmasıyla Fenerbahçe defansı da rahatladı, orta sahası da +1 olmanın avantajıyla oynuyor, hücumcuları da sağa baktıklarında orada bir Gökhan Gönül buluyorlar.

Ancak kabul etmek lazım ki aylardır futbol oynamayan bir oyuncunun, hemen ilk haftadan takımı sırtlayıp götürmesi beklenemez.

Yine de Gökhan Gönül, sakatlıktan yeni çıkmasına rağmen can siparene savunmasını yaptı, hücumlara destek verdi, bu uğurda yine sakatlanarak oyundan çıkmak zorunda kaldı maçın son bölümünde.

Gökhan Gönül gibi bu akşam dikkat çeken bir başka oyuncu da Selçuk Şahin'di.

2003 yılından itibaren bu takımda forma giyen ve takımın en eski futbolcusu ünvanındaki Selçuk Şahin, uzun zamandır oynamamasına rağmen yine elinden gelenin en iyisini yaptı.

Mevkisinin bütün risklerini alarak oynadı.

Raul'dan seken topları topladı, rakiplere ön alanda baskı kurdu, yine bildik şekilde top kendisine gelerek, "kaybederim" korkusundan uzak şekilde adam eksiltti, ters top yaparan atakların yönünü değiştirdi, kısacası Fenerbahçe'nin en başarılı isimleri arasında yeraldı.

En başarılılardan söz açılmışken, bu konuda hiç kuşkusuz ki kaleci Mert Günok, yine takımın en iyisiydi.

"Maalesef."

Zira galibiyete rağmen bir takımın kalecisi o takımın en iyi oyuncusu oluyorsa maç sonunda, o takım iyi oynamamış demektir.

Fenerbahçe de bu akşam iyi oynamadı.

Sadece ilk yarının ilk 10 dakikasıyla ikinci yarının 50-60 dakikaları arasında iyi oynadı.

Yani toplam 20 dakika.

Geride kalan sürede ise Eskişehirspor çok tehlikeli ataklar geliştirdi, kaleci Mert, yine kalesinde büyüdü.

İlk yarıda Erkan Zengin, ikinci yarıda Özgür Çek, Kamara ve Necati Ateş'in gollük şutlarını önlerken, yine Necati Ateş'in penaltı atışında, "penaltı kurtarma konusundaki istikrarını" devam ettirdi.

Kısacası Fenerbahçe'nin aldığı 3 puanın tartışmasız mimarı oldu.

Golü atan Dirk Kuyt, yukarıda da zikrettiğimiz gibi bu sezon Fenerbahçe'nin oynadığı bütün resmi maçlarda direkt oynayan tek futbolcu.

Bunu da hak ediyor.

Dirk Kuyt, kötü pas atabilir, gol de kaçırabilir, ama asla "kötü mücadele etmez."

Bunu artık her Fenerbahçeli biliyor.

O Dirk Kuyt, bu akşamki mücadelesinin yanısıra attığı zor golle de galibiyeti getiren isimdi.

Bir diğer yeni transfer Emenike ise, Fenerbahçe formasıyla çıktığı ikinci maçta da vasatı aşamadı.

Aldığı topları rakip defans arasında çok çabuk kaybederken, sadece Kuyt'un golünün öncesinde top saklaması, arkadaşlarının ceza alanına girmesini beklemesi ve güzel ortasıyla dikkat çekti.

Ama bildiğimiz Emenike bu değil.

Topu aldığında direkt kaleye giden Emenike, bu akşam biraz da çizgide oynamasının getirdiği handikapla kalabalığa takıldı kaldı.

Webo ise Fenerbahçe'deki performansı düşen futbolcuların arasında yeralmaya devam ediyor.

Geçen sezon ortasında geldiği Fenerbahçe'de attığı gollerde taraftarın beğenisini kazanan Webo, umarız bu durgunluktan bir an önce çıkar.

Zira o Webo yüzünden, bir başka yıldız Sow, kulübede beklemek zorunda kalıyor.

Sezonun flaş transferi Alper Potuk'a gelince;

Alper de tıpkı Emenike gibi bu akşamın vasat oyuncularındandı.

Ancak yine de özellikle ilk yarıda orta sahada yaptığı pres ve atak geliştirme çabaları, Alper'in bu takımda sürekli 11 de başlamasına neden.

Şimdi önümüzde artık umutların iyice yok olduğu Arsenal rövanşı var.

Peşinden de ligde yine iç sahadaki Bursaspor maçı.

Temennimiz, bu maçlarda iyi mücadele ve iyi skor.

Maçın hakemi İlker Meral'e gelince;

Özellikle Kuyt'a çaldığı penaltı komikten de öte İlker Meral'in.

Maçlarda 6 hakem uygulaması başladıktan sonra böyle garip kararlar da artmaya başladı.

Her ülkede bu uygulama doğru şekilde örneklenirken özellikle Türkiye'de farklı.

Fenerbahçe'nin son 3 maçında da aleyhine penaltı çalınması ise başka bir dikkat çekici nokta.

Defans hatası mı dersiniz, hakem hatası mı dersiniz, artık orası tartışma konusu.

Umarız bu noktadaki sıkıntıyı Fenerbahçeli oyuncu ve teknik adamlar çözüme kavuşturur.

Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu


Hakemler: İlker Meral, Cem Satman, Hakan Yemişken

Fenerbahçe: Mert Günok, Gökhan Gönül (Dk. 74 Bekir İrtegün), Alves, Egemen Korkmaz, Caner Erkin, Kuyt, Selçuk Şahin, Meireles, Alper Potuk (Dk. 84 Mehmet Topuz), Webo, Emenike (Dk. 83 Sow)

Eskişehirspor: Boffin, Veysel Sarı, Akaminko, Diego, Tarık Çamdal, Kamara (Dk. 84 Abdülaziz Solmaz), Ndiaye, Aytaç Kara (Dk. 72 Erkut Şentürk), Erkan Zengin, Özgür Çek (Dk. 55 Necati Ateş), Bienvenu

Gol: Dk. 52 Kuyt (Fenerbahçe)

Sarı Kartlar: Dk. 79 Kamara (Eskişehirspor), Dk. 82 Alper Potuk (Fenerbahçe)



22 Ağustos 2013 Perşembe

Fenerbahçe : 0 - Arsenal : 3 (Şampiyonlar Ligi Play Off turu ilk maçı) ÜNLÜ TÜRK DÜŞÜNÜRÜ "CYZ" NIN DEYİMİYLE : "CACIK OLMAZ" !!






Fenerbahçe için prestijden de öte bir mecburiyetti Şampiyonlar Ligi.

Bu sezon, diğer sezonlardan daha farklıydı.

Nedeni ise, 3 yıldır demoklasin kılıcı gibi bu camianın ensesinde sallanan UEFA kararlarının artık nihaileşme aşamasına gelindiği bu günlerde, Şampiyonlar Ligi'ne girmiş bir Fenerbahçe zorlayacaktı belki karar mercilerini.

Ama öyle olmadı.

Dağ fare doğurdu resmen.

"Hücum futbolu oynatan, dikine futbol oynayan takımların hocası olarak sükse yapmış" Ersun Yenal, Fenerbahçe ile çıktığı bir maçı daha farkla kaybetti.

Son Konyaspor maçında 2-0 önde olduğu halde son 30 dakikada yaptığı 2 değişiklikle maçın seyrini de değiştiren Ersun Yenal, bu akşam Arsenal maçına da hangi düşünceyle hazırlanmışsa, alınması yılan hikayesine dönen, uğruna Cardozo'dan vazgeçilen Emenike yedekteydi.

Konyaspor maçı öncesi "Benim takımımın en hazır oyuncusu Emenike" diyen Ersun Yenal, ne hikmetse o Emenike'yi bu defa en fazla ihtiyacın olduğu, belki de Şampiyonlar Ligi'ne girebilmek adına yapılan bu transferi, dahası da bir hafta önceki "Benim takımımın en hazır oyuncusu Emenike" demecini tekzip ediyordu.

Sormazlar mı adama, "Peki bu Emenike'nin alınması için bu kadar uğraş verildi, dahası "13 milyon eurocuk" para sayıldı Ruslara, o halde neden Emenike ile başlamadın maça?"

"Veya neden bir hafta önce o açıklamayı yaptın başka bir takımda antrenmana çıkmış bir futbolcu için?"

Bir teknik adam, kararlarıyla bu kadar kendisini tekzip edemez, etmemelidir de.

Sahaya çıkan kadroda bu sezonun piyangodan çıkan solbeki Kadlec yine solda, aslı kulübede hazır değil ama çakması sahada Bekir İrtegün sağbek, stoperde ise ligdeki ilk maçta oynamayan Alves ile "Yobo dayı" vardı.

Ortaya gelince,

Orası daha da facia.

Süper Kupa finalinde sakatlanan Mehmet Topal yeniden sahalara dönüş yaparken, ligde cezalı ve sakat Meireles ise "sahadaydı."

Emre Belözoğlu, belki de Fenerbahçe kariyerinin en kötü sezon başlangıcını yaptı bu sezon.

Saman alevi gibi.

Bir var bir yok.

Ama Emre ne yapsın bu takıma?

Yanındaki Meireles 2 metreye pas veremezken, Mehmet Topal olayın sadece savunma noktasını düşünürken bir tek Emre ile yaz gelmez, gelmiyor da nitekim 2 maçtır.

Arsenal gibi topu ayağa oynayan, sürekli pas yapan ve genç oyunculardan kurulu bir "sistem takımı" karşısında öyle şans toplarıyla veya uzaktan şutlarla gol bulma şansınız neredeyse imkansız.

Şampiyonlar Ligi kuraları çekildiği zaman Arsenal için "tarihinin en kötü Arsenal'i" diye yayın yapan medya, yarın eminiz ki bu tezini doğrulayacak kriterleri de gündeme getirecektir.

Evet belki tarihinin en kötü Arsenal'i ancak yine de bir İngiliz takımı ve de hepsinden önce bir "Wenger" takımı.

Sahada hangi oyuncu oynarsa oynasın, onlar için farketmiyor.

Podolski yoksa Walcot var, onlar yoksa Ramzey var, varoğlu var nitekim.

Sen, sana bak.

Alınması uğruna yırtındığın 2 oyuncu, Alper Potuk ve Emenike kenarda, göndermek için yırtındığın bir sürü oyuncu sahada.

Başta da Meireles ve şürekası.

Maça Arsenal hızlı başladı.

Öyle ki ilk 10 dakika Fenerbahçe, neredeyse kendi ceza alanı dışına bile çıkamadı dersek yanlış söylemiş olmayız.

Defanstan, özellikle de Yobo'dan dönen bütün toplar, Emre ve Mehmet Topal yerine sürekli olarak Arsenal oyuncuları tarafından süpürüldü, yeniden organize bir şekilde atağa dönüştürüldü.

Solbek Kadlec ne zaman ileriye çıksa top atan olmadı, ne zaman geriye gelse de sürekli rakibini arkaya kaçırdı, peşinden koşturdu durdu.

Sağbek Bekir İrtegün ise, mecburiyetten dolayı oynadığı ilk yarı boyunca zaman zaman pas hataları yapsa da yine de kritik bir hata yapmadı, skora etki anlamında.

Meireles, aldığı ve rahat olduğu bütün pozisyonlardaki topları sürekli olarak rakibe kaptırdı, ikili mücadelelerin tamamını kaybetti, forvete destek veremediği gibi savunma yönünde de sıfırdı.

Ama ne hikmetse Ersun Yenal, bu Meireles'i ancak 82.dakikada görebildi ve "prensi Alper'i" oyuna aldı.

Alper Potuk, Fenerbahçe takımında her fırsatta oynaması gereken ve yavaş yavaş bu takımın bir parçası olmak zorunda olan bir oyuncu.

Hata yapsa da, bu takımda topu rakip alana geçiren oyuncuların başında Alper geliyor.

Bunu da oyunda kaldığı 8 dakikada geliştirdiği ataklarda gördük.

İlk yarı Arsenal'in kaleye gönderdiği 5 şutun 2 si Volkan'da kalırken 3 ü karavanaydı.

Fenerbahçe ise ilk yarıda rakip kaleye şut bile atamadı.

Bırakın şut atmayı, şut bölgesine bile gidemedi.

İlk yarı tamamlandığında stat skorboardında ilk yarı istatistikleri yayınlandı, gördüğüm anda irkildim resmen.

Fenerbahçe koşu mesafesinde rakibinin 2 km. önünde (55 km Fenerbahçe, 53 km.Arsenal) ancak pas yüzdesinde rakibinin 100 pas gerisinde. (211 pas Arsenal, 113 pas Fenerbahçe)

Gel de geçen sezonu arama.

Maç sonunda Fenerbahçe, hemen her hafta rakipleri kim olursa olsun pas yüzdesinde açık ara fark atıyordu geçen sezon. Ve bir maç ortalaması 450-480 pas ortalamsıydı.

Aykut Kocaman'ın sürekli olarak "topu kendisinde isteme" taktiğinin ne derece önemli olduğunu bu istatistikle birlikte, Arsenal maçının genelinde görebiliyoruz.

Ve de bir öngörüde bulunalım:

"Türkiye'de veya Avrupa'da "ayağa pas yapan her takım, Fenerbahçe'yi zorlar, punduna getirdi mi de goller atar."

Takımlar ikinci yarıya hazırlanırken devre arasında bizler statta, Emenike'nin ısındığını ve ikinci yarıya "sarı kartlı" Webo yerine Emenike ile başlayacağını düşündük Ersun Yenal'ın.

Ama takımlar sahaya çıktığında gördük ki Emenike yerine Gökhan Gönül sahada.

Aylardır sakat olan, bir haftadır takımla antrenmanlara başlayan ama bu takım ve taraftarın en çok sevdiği oyuncuların başında gelen, formasının hakkını sonuna kadar veren Gökhan sahada.

O'nun sahada olması bile takım için büyük güç.

Bunu da gördük, çünkü her topu alan  sağa döndü ve Gökhan'ı aradı.

Ama elbette ki aylardır sakat olan bir futbolcunun 45 dakikada şov yapması imkansız.

Gökhan da zaman zaman hata yaptı bu anlamda.

Ancak "şükürler olsun kavuşturana."

Gol lazım olan Fenerbahçe, sahasında oynayan Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi'ne mutlaka katılmak zorunda olan Fenerbahçe, ama gel gör ki atak yapmayan, gole gidemeyen, golü de düşünemeyen bir Fenerbahçe izledik ikinci yarı başında da.

Golcü diye alınan Emenike kenarda, bir diğer golcü Sow kanatta, Webo ise 2 metrelik Alman stoperle boğuşuyor sahada.

Hal böyle olunca da golü bulan Arsenal oldu.

Göstere göstere hem de.

Atak başlarken adeta "arkadaş biz bu golü buradan atacağız" diyen Arsenalli futbolcular, Kadlec'in yanından elini kolunu sallaya sallaya giren Walcot sayesinde golü de buldular.

Sonrasında Ramzey, yine elini kolunu sallaya sallaya orta sahadan aldığı topu 15-20 metre sürdü, bir Allah kulu kendisini zorlamadı, O da kaleyi karşısına aldı, direk dibine sert vurdu.

Volkan ne yapsın?

Sağ kanattan umudunu kesen ve solda "altın bulmuş" gibi sola yüklenen Arsenalliler, yine amaçlarına ulaştılar 77.dakikada.

Kadlec'in yine basit hatası nedeniyle kazanılan penaltıyı gole çevirirken Türkiye'den de turu ceplerine koyarak gittiler.

Arsen Wenger bu taktik hamleleriyle maçı kazanırken peki Ersun Yenal ne yaptı?

82 dakika sahada adeta gezinen Meireles'i izledi, mutlak golün lazım olduğu maçta, alınması için aylardır uğraşılan Emenike'yi 62.dakikada oyuna aldı, büyük form düşüklüğü içerisinde olan takımını ise soyunma odası kapısında bekledi adeta.

Ve de maçtan sonra "Bu takım tempoyu yükseltmek zorunda" diye buyurdu.

Oldu paşam.

Yükseltiriz hemen yarın.

Bizim elimizde ya bütün ipler, yükseltiriz..

Başka arzunuz?

Şimdi Şampiyonlar Ligi Fenerbahçe için kaf dağının da ötesinde, diğer dağlarda.

Ligde ise rakip bu hafta, bu ligin en dişli takımlarından olan Eskişehirspor.

Tıpkı Arsenal gibi ayağa oynayan bir takım.

Galatasaray, Konyaspor ve Arsenal maçlarında mağlup olan Fenerbahçe için, üstüste 4.maç ta riskli.

"Ünlü Türk düşünürü CYZ'nın" deyimini hatırlatalım:

"Cacık olmaz."

Ve de "ütopik bir hayal" ile bitirelim:"

"Yarın sabah uyansak ve bize deseler ki Aykut Kocaman, görevine geri döndü."


Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu


Hakemler: Gianluca Rocchi, Elenito Di Liberatore, Gianluca Cariolato (İtalya)

Fenerbahçe: Volkan Demirel, Bekir İrtegün (Dk. 46 Gökhan Gönül), Alves, Yobo, Kadlec, Mehmet Topal, Meireles (Dk. 82 Alper Potuk), Emre Belözoğlu, Kuyt, Sow, Webo (Dk. 62 Emenike)

Arsenal: Szczesny, Sagna, Mertesacker, Koscielny (Dk. 33 Jenkinson), Gibbs, Ramsey, Wilshere, Rosicky, Walcott (Dk. 87 Monreal), Cazorla, Giroud (Dk. 82 Podolski)

Goller: Dk. 51 Gibbs, Dk. 64 Ramsey, Dk 77 Giroud (Penaltıdan) (Arsenal)

Sarı Kartlar: Dk. 30 Webo, Dk. 65 Alves, Dk. 76 Kadlec (Fenerbahçe), Dk. 75 Szczesny (Arsenal)



18 Ağustos 2013 Pazar

Torku Konyaspor : 3 - Fenerbahçe : 2 (Spor Toto Süper Lig 1.hafta maçı) HANGİSİ GERÇEK FENERBAHÇE ? İLK YARI MI İKİNCİ YARI MI?



Lig başladı.

Hayrolsun.

Fenerbahçe, Konya deplasmanına çıktı, ona da hayrolsun.

Emre golü attı, Mursi'ye selam gönderdi, Emre'ye de selam olsun, Mursi'ye de.

Peki ya sonrası?

Geçen sezon Aykut Kocaman için, kocaman kocaman cümlelerle eleştiri yazıları yazıp, ekranlarda gerdan kıranlar, şimdilerde Ersun Yenal için bu "methiyelere erken" başladılar.

Aslında bu akşamki maç, Fenerbahçe ile Konyaspor arasında değil, Fenerbahçe ile Teknik Direktörü Ersun Yenal arasındaydı.

Öyle değişikliklerle "maça damgasını vurdu ki" akıl alacak değil.

Neyse sırayla gidelim.

Cezalılar Volkan Demirel, Bruno Alves, Raul Meireles, sakatlar Mehmet Topal ile Gökhan Gönül'ün eksiklikleriyle Konya'ya giden Fenerbahçe kafilesinde, yabancı kontenjanından dolayı da Kadlec te yoktu kadroda.

Olanlar ise sahadaydı.

Hollanda'dan "tek gözüyle dönen" Kuyt, takımla birlikte 2 antranmana çıkarak kafileye dahil olan yeni transfer Emenike maça çıkarken, kaleci Mert Günok belki de son oynadığı 2 maçın da açık ara kahramanıydı.

Maça Fenerbahçe hızlı başladı.

Defansta topu eveleyip gevelemeden hızlıca Konyaspor sahasına giderken, özellikle Emre Belözoğlu ve Alper Potuk, orta saha oyuncusunun nasıl oynaması gerektiğinden dersler verdi, bir diğer orta saha oyuncusu olan "16 numaraya."

İleride Emenike'nin olmasının da getirdiği özgüvenle bütün toplar hemen ve aceleyle ileriye taşınırken, Emenike ile kaleye gitmesi düşünüldü.

Kısmen de başarılı olundu bu düşünceyle.

Mesela Yobo'nun attığı golden önce Emenike'ye atılan topu Emenike'nin sıfır noktasına kadar taşıyıp kaleciden topun kornere gitmesinin ardından gelen Fenerbahçe golü.

Penaltı golünden önce geliştirilen atakta da aynı düşünceyi görebiliyoruz.

Veya Tolga Özkalfa'nın "çatır çatır yediği" Emenike'nin tost yapılıp üzerine bir de ketçap dökülerek yerlere serildiği penaltı pozisyonundaki düşünceye bakın, yukarıdaki tezimizi görürsünüz.

Bütün bunlara rağmen ilk yarıda Fenerbahçe, tartışmasız şekilde sahanın ve oyunun hakimiydi.

Sağdan Mehmet Topuz ve Kuyt, soldan Hasan Ali ve Sow, ortadan Emenike, geriden gelen Alper Potuk ve Emre Belözoğlu, bütün topları olumlu şekilde kullandı, olumlu düşündüler.

Emre Belözoğlu, Fenerbahçe kariyerindeki en iyi futbollarından birisini oynadı.

Bütün açıkları tamamladı, bütün gücünü sahaya yansıttı, bir asist bir golle "Mursi'ye selam" gönderdi.

Aman Türkiye'deki darbe zihniyeti duymasın, yoksa futbolda siyasi düşünce yoktur ilkesinden hareketle Emre, yarın PFDK'ya sevkedilir.

Kaleci Mert Günok, son 2 maçta kurtardığı goller sayesinde artık daha fazla özgüvenli oynuyor.

Defansta Yobo, ilk yarıda iyi, ikinci yarıda vasat, partneri Bekir İrtegün ise yine mücadelesini sahaya yansıtırken, ikinci yarıdaki alaboradan O da nasibini aldı.

İkinci yarıda da durum aynı şekilde devam ederken, Ersun Yenal faktörü devreye girdi.

Anlaşılmaz şekilde oyuncu değişikleriyle maçı adeta Fenerbahçe'nin elinden aldı, Konyaspor'a ikram etti.

Önce, sahada kaldığı süre içerisinde orta sahadaki mücadelesini sonuna kadar devam ettirerek hırsıyla "abilerine" mihmandarlık yapan Alper Potuk'u oyundan aldı, yerine Salih Uçan'ı koydu.

Sonra da, sahanın en profesyonel ismi olan, oynadığı bütün maçlarda hırsıyla arkadaşlarını cesaretlendiren, Hollanda'dan sakat dönmesine rağmen özgüvenle sahaya çıkan ve oynadığı süre içerisinde de Mehmet Topuz'a yardımcı olan Kuyt'u oyundan alarak, yerine belki de hayatında ilk defa sağ açık oynamak zorunda kalan Webo'yu, asıl mevkisinin çok çok uzağına atan Ersun Yenal, belki de maçı 58.dakikada Konyaspor'a verdi.

Kadrosunda 6 tane lige çıkan kadrosundan oyuncuyla sahaya çıkan, ilerleyen dakikalarda ise bu sayıyı 7 ye çıkartan Konyaspor, ikinci yarıda oynadığı futbolla resmen Fenerbahçe'yi sürklase etti.

Öyle ki ikinci yarıdaki topla oynama oranlarında %66 ya, %34 lük oranı tutturdu.

Geçen yıl Fenerbahçe'nin en büyük özelliklerinden birisi, topu ayağa oynaması ve maçın skoru ne olursa olsun topa daha fazla sahip olmasıydı.

Maç sonlarındaki istatistiklerde pas yüzdesini incelediğimizde bunu rahatlıkla görebiliyorduk.

Halbuki bu akşam Konyaspor maçı sonrası pas istatistiğine baktığımızda Fenerbahçe'nin, geçen yıl ortalama 450 olan maç başı pas oranının neredeyse yarısında kaldığını gördük.

Bu rakam da 230 du.

Hal böyle olunca da topu kazanabilmek adına sürekli bir güç ve efor sarfeden futbolcular, ne yazık ki bu güçlerini dengeli kullanamadıklarından dolayı sahadan mağlup ayrıldılar.

Gökhan Gönül'ün olmadığı maçlarda sağbek oynamak zorunda kalan Mehmet Topuz'un istikrarsız oyunu, maalesef ki bu akşam da devam etti.

İlk yarıda rakibini iyi kontrol eden Mehmet Topuz, ikinci yarıda ise Erdal Kılıçaslan karşısında oldukça zorlandı, yaptığı pas ve kademe hatalarıyla ön plana çıkarken rakibin teknik ekibine de çözülüşün şifresini verdi.

Elbette ki bunda Ersun Yenal'ın da katkısı büyüktü.

Zira Kuyt-Webo değişikliği sonrası Webo'nun alışkın olmadığı bölgede oynamak zorunda kalması da, Fenerbahçe sağ kanadının çözülmesine neden oldu.

Bir diğer değişiklik Salih Uçan ise, tıpkı geçen sezon İstanbul'da 46 maç sonra mağlup olunan Antalyaspor maçının son anlarında kaptırdığı ve Antalyaspor'un 3.golü atmasına neden olduğu maç gibi, son derece şanssız bir maç çıkardı oyunda kaldığı süre içerisinde.

Önce kaptırdığı topla penaltıya neden oldu, sonra ise 3.gol öncesi nizami mücadelede faul bekleyerek Konyaspor golünün hazırlayıcısı oldu.

Salih Uçan'daki yetenekleri hepimiz biliyor ve takdir ediyoruz.

Ancak futbol, yetenek işi değil, mücadele işidir.

Ve de Salih Uçan'ın bu sezon, Fenerbahçe'deki 2.sezonu.

Mutlaka bu gerçeği öğrenmiş olmalı ve de öğrenmek zorunda.

Gençtir, olur böyle hataları deyip geçelim.

Yeter ki tekrarları olmasın.

Yeni transfer Emenike ise, skor 2-1 Fenerbahçe lehineyken karşı karşıya kaçırdığı %100 gol pozisyonuyla belki de maçın kaderini çizen ikinci isimdi.

Fenerbahçe orta sahasının "yumuşak bebeği Baroni" ise, artık Fenerbahçe defterini ne zaman kapatır bilemeyiz ancak bu oyun anlayışıyla lütfen artık kulübede otursun.

Kendisine verilen görev, yıllardır Baroni'ye bir gömlek üstün geliyor maalesef.

Ne ofansa yardımda etkili, ne de defansta var.

Nitekim taç atışından gelen topu kontrol edip golü atan Ali Çamdalı'ya yaptığı "gölge markajı" bu takımda yapacak çok "yedek oyuncu" var.

Raul'un cezasının bitmesini bu yüzden dört değil, ondört gözle bekliyoruz.

İnşallah Yenal da bekler bizim gibi.

Nihayetinde uzun soluklu bir lige mağlubiyetle başladı Fenerbahçe.

Elbette ki ilk maçta mağlup olmak çok ta önemli değil 3 puanlı sistemde.

Yeter ki takım, ileriki haftalar için umut versin.

Ve de yeter ki geçen sezon başında yaşanan "deplasman fobisi" bu sezon başında yaşanmasın.

Unutulmasın ki geçen sezon deplasmandaki ilk galibiyet, 11.haftada Akhisar Belediye deplasmanında gelmişti ve o haftaya kadar kaybedilen puanlarla zaten şampiyonluk ta kaybedilmişti.

Umarız bu sezon böyle başlamaz.

Stat: Konya Büyükşehir Belediyesi


Hakemler: Tolga Özkalfa, Adil Sinem, Serkan Akarca

Torku Konyaspor: İtandje, Abdülkerim Bardakçı (Dk. 46 Mehmet Uslu) Selim Ay, Ali Çamdalı, Erdal Kılıçaslan, Kibong (Dk. 69 Recep Aydın), Thorvaldsson, Borek, Ali Turan, Kakolovic, İshak Çakmak (Dk. 46 Ömer Ali)

Fenerbahçe: Mert Günok, Hasan Ali Kaldırım, Bekir İrtegün, Yobo, Sow, Kuyt (Dk. 62 Webo), Cristian, Emre Belözoğlu, Alper Potuk (Dk. 58 Salih Uçan), Emenike, Mehmet Topuz

Goller: Dk. 16 Yobo, Dk. 27 Emre (Penaltıdan) (Fenerbahçe), Dk. 76 Borek, Dk. 78 Ali Çamdalı, Dk. 86 Recep Aydın (Torku Konyaspor)

Sarı kart: Dk. 42 Alper (Fenerbahçe) , Dk. 57 Ali Turan (Torku Konyaspor)




14 Ağustos 2013 Çarşamba

Fenerbahçe : 0 - Rwanda U21 Milli Takım (Genç Erkekler Hazırlık maçı)


Fenerbahçe Genç Erkek Voleybol Takımı, hazırlık maçında, Dereağzı Lefter Küçükandonyadis Tesisleri’nde Emrecan, Batı, Oğuzhan, Bertuğ, Metehan, Halil ve Libero Fırat’tan oluşan kadrosuyla Rwanda U21 Milli Takımı’na 3-0 mağlup oldu.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Fenerbahçe : 0 - Galatasaray : 1 (TFF Süper Kupa Final maçı) ÇOK TA ÖNEMLİ DEĞİL




Fenerbahçe, sezon öncesi ilk ciddi sınavına ezeli rakibi karşısına çıkarken, sakat ve cezalı oyuncularının eksikliğini fazlasıyla hissetti.

Sadece kaleci Volkan Demirel hariç.

Geçen sezon Kadıköy'de oynanan ligin final maçında ağır tahrikler nedeniyle sinirlerine hakim olamayan Volkan Demirel ve Raul Meireles'in cezaları nedeniyle, Gökhan Gönül, Egemen Korkmaz sakatlıkları nedeniyle, yeni transfer Emmanuel Emenike ise bonservisinin yetişmemesi nedeniyle kadroda yoktu.

Yeni transferlerden Kadlec ise yabancı kontenjanı nedeniyle yedek kulübesindeydi.

Elbette ki Fenerbahçe camiası ve Fenerbahçeliler açısından Galatasaray ile her branş ve platformda oynanan müsabakaların tek bir amacı vardır : Galibiyet.

Aynı durum, karşı taraf için de geçerlidir.

İşte bu şartlar altında maça hazırlanan Fenerbahçe'nin asıl düşüncesi, 10 gün sonra oynanacak Şampiyonlar Ligi Play Off turunda Arsenal karşısında turu getirecek skoru almak.

Bu nedenle belki de futbolcuların bu maça fazla da değer vermediklerini de düşünebiliriz.

Maça Fenerbahçe fena da başlamadı.

Geride solbekte Hasan Ali Kaldırım, maç boyu oynadığı futbolla "Arkadaş, ben bu takımda Türk kontenjanından oynarım ve yabancı kontenjanı bu mevkiye lüks" dedirtti.

Defansa yeni transfer olan Alves, sahada kaldığı süre içerisinde belki de Mert'ten sonra Fenerbahçe'nin en iyi ismiydi.

Hem sağdan, hem de soldan gelen bütün hava toplarını alırken, zaman zaman yaptığı kritik müdahalelerle defansını rahatlattı.

Ancak özellikle gördüğü ilk sarı kart ta, biraz da Drogba'nın "artistiğinin" kurbanı oldu.

Yine de Alves kalitesindeki bir futbolcunun böylesine ucuz kart karşısında dikkatli olması gerek.

Çünkü burası Türkiye ve burada kurallar, her zaman Fenerbahçe maçlarında işler. Ancak Fenerbahçeli oyunculara karşı.

Zira Alves'in gördüğü kırmızı karta neden olan pozisyonların bir benzerinde Hamit Altıntop sarı kart görürken, aynı pozisyonun benzerinde sarı kartı olan Melo'nun, Alper Potuk'u indirmesine hakem Bülent Yıldırım, "lütfen ve zoraki" faul çaldı ancak kartını gös-te-re-me-di.

Bir diğer stoper Bekir İrtegün ise, ne kadar önemli bir görev adamı olduğunu bir kez daha ispatladı.

Önce Alves ile, sonra Mehmet Topal ile, en son da Kadlec ile uyum içerisinde görünürken, özellikle Alves'in kırmızı kart görmesinden sonra markajına aldığı Drogba'ya adım attırmadı.

Gol pozisyonunda ise kademesine giremeyen Kadlec ve gerideki Hasan Ali Kaldırım'ın kurbanı oldu.

Maçın ilk yarısında Hasan Ali Kaldırım'ın soldan girerek penaltı noktasına kestiği pozisyonda Moussa Sow, belki de bomboş pozisyonda golü atabilseydi, oyun çok daha farklı bir mecrada seyrederdi.

Galatasaray ise önde Drogba, solda Sneıjder, sağda Ambarat ve arkalarında Selçuk İnan ile birlikte hücumları geliştirirken, orta alanda Emre Belözoğlu'ndan seken topları alan Hamit Altıntop ile de Fenerbahçe ataklarını engellediler.

Fenerbahçe orta alanı, ilk yarıda Emre Belözoğlu'nun liderliğinde rakibine oyun kurdurtmazken, ileride ise forvet arkası oynayan Baroni ve sağ-sol açık oynayan Sow ve Kuyt'un top tutamamaları nedeniyle ataklarını başlatamadan sona erdirdiler.

Sezon başından bu yana oynanan maçlarda Fenerbahçe kalecilerinin yıldızlaştığını görüyoruz.

Bunun nedenlerinden birisi de Fenerbahçe orta sahasının topu yeterince ayaklarında tutamamaları ve rakip karşısında baskı yemeleri.

Üstüne üstlük Gökhan Gönül gibi oyunu iki yönüyle de oynayan ve Fenerbahçe ataklarında önemli bir rolü olan oyuncunun eksikliği de cabası.

Alves'in ikinci sarı kartını görmesine neden olan pozisyonun başlangıcını dikkatle izlediğinizde, yukarıdaki tezin doğruluğunu görürsünüz.

Emre Belözoğlu çıkarken pas yapması yerine 3 kişi içerisinde kaptırdığı topla atağa kalkan rakibi durdurmak geride Alves'e kalmıştı ve O'nun hamlesindeki gecikme nedeniyle de kırmızı kart geldi ve Fenerbahçe'nin oyun planları bir anda değişti.

İleride her topa pres yapan Webo, oyundan alındı, hücum gücü düştü.

Baroni'nin yerine oyuna giren Alper Potuk ise, Fenerbahçe formasına yavaş yavaş ısınıyor.

Oyuna girdikten sonra Fenerbahçe ataklarına yön veren, geriden top taşıyan, zaman zaman preslerle rakibin oyununu bozan Alper, umarız performansını 90 dakikaya yayarak Fenerbahçe'nin değişmez oyuncularından birisi olur.

Ancak ne olursa olsun Fenerbahçe'nin, gerçek anlamda "10 numara" oyuncuya ihtiyacı var.

Maça 5 yabancıyla çıkan Ersun Yenal'ın, 6.yabancı olarak defansta Yobo'yu düşünmesi ve sağbekte de Bekir İrtegün'ü değerlendirmesi de bir alternatif görüş olarak sunulabilir.

Eksik Fenerbahçe'nin maçı 0-0 a bağlama düşüncesi, sahadaki tatikle birlikte kendini gösterirken bunda da başarılı olundu.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi sahanın en iyi oyuncusu olarak dikkat çeken kaleci Mert Günok'un bunda payı büyüktü.

Golden sonra ise bu defa roller değişti.

Önde olan Galatasaray geriye çekilirken Fenerbahçe ise ataklarını tehlike sınırları içerisinde geliştirdi.

Dirk Kuyt'un arka direkteki volesi, Moussa Sow'un doksana giden kafasında, yine Sow'un ceza sahası çizgisi üzerindeki plasesini son anda dışarı çıkartan Muslera da maçın sonucunu etkileyen oyunculardan birisiydi.

Özellikle maçın uzatma bölümünde Fenerbahçe'nin ortaya koyduğu futbol ise, "daha önceleri neredeydiniz" dedirtti taraftarına.

Zira 10 kişiyle birlikte rakibi Galatasaray kalesinde ciddi tehlikeler bulan Fenerbahçe'ydi.

Webo'nun taktik gereği dışarı çıkmasından sonra ileride tek forvet olarak kalan Sow ise bütün iyi niyetiyle mücadele ederken, sadece ilk yarıdaki net pozisyonunda tepki alabilir, aksi takdirde diğer pozisyonlarda tamamen şanssızdı Sow.

Direkten dönen topa ne yapabilir ki?

Nihayetinde Fenerbahçe kupayı belki kaybetti ancak Fenerbahçe açısından asıl önemli olan, 10 gün sonraki Arsenal maçı.

Umarız Fenerbahçe, iki sezondur "türlü desise ve tuzaklar nedeniyle" uzak kaldığı Şampiyonlar Ligi'ne bu sezon  kendi bileğinin gücüyle girer.

Stat: Büyükşehir Belediyesi Kadir Has

Hakemler: Bülent Yıldırım, Ekrem Kan, Asım Yusuf Öz, Serkan Gençerler, İlker Meral, Mustafa İlker Coşkun.

Galatasaray: 25- Fernando Muslera, 3- Felipe Melo, 4- Hamit Altıntop (Dk. 80 19- Umut Bulut), 5- Gökhan Zan, 8- Selçuk İnan, 10- Wesley Sneijder (Dk. 108, 52- Emre Çolak), 11- Didier Drogba, 22- Hakan Balta, 26- Semih Kaya, 27- Emmanuel Eboue, 53- Nordin Amrabat (Dk. 80, 24- Erman Kılıç).

Fenerbahçe: 23- Fehmi Mert Günok, 3- Hasan Ali Kaldırım, 4- Bekir İrtegün, 5- Mehmet Topal, 7- Moussa Sow,
9- Pierre Webo (Dk. 80, 24- Michal Kadlec), 11- Dirk Kuyt, 16- Cristian Baroni (Dk. 58, 26- Alper Potuk), 22- Bruno Alves, 25- Emre Belözoğlu (Dk. 103, 88- Caner Erkin), 38- Mehmet Topuz.

Gol: Dk. 99 Didier Drogba (Galatasaray)

Kırmızı Kart: Dk. 63 Bruno Alves (Fenerbahçe)

Sarı Kartlar: Dk. 28 Nordin Amrabat, Dk. 37 Hamit Altıntop, Dk. 49 Gökhan Zan, Dk. 80 Felipe Melo, Dk. 114 Didier Drogba, Dk. 119 Fernando Muslera (Galatasaray), Dk. 46 Mehmet Topuz, Dk. 59 Bruno Alves, Dk. 61 Pierre Webo, Dk. 120 Caner Erkin (Fenerbahçe).

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Bayramsa bayramınız.. Mübarek ola !!




Bayram.... 


Kelime manası; Arapça’sı, sözlüklerde âdet halini alan sevinç ve keder; bir araya toplanma günü anlamlarıyla karşılanan îd’dir. Bu kelimenin aslının ise ‘ı-v-d olduğu, tekrar dönmek anlamını taşıdığı bilinmekte ve bu durum İbni’-l A’râbi ve Zebîdî gibi lügatçiler tarafından; “çünkü o her yıl yeni bir sevinçle döner” ?eklinde yorumlanarak mevsimlerin dönmesine bağlanmaktadır. Îd kelimesi ise Kur’an-ı Kerim’de bir defa zikredilmekte (1), hadis-i şeriflerde ise çokça kullanılmaktadır.

Yani kısacası, sevgi ve sevinç gösterilerinin yapıldığı gün anlamına gelir..

Bir Ramazan-ı Şerif'i daha geride bıraktık milletçe, ümmetçe..

İslam coğrafyasında yaşanan onca sıkıntıya rağmen, açlık-kıtlık-kuraklık gibi afat-i araziyeler ve isyan-kargaşa-terör gibi beşeri felaketlerle birlikte bir Ramazan ayı daha geçti..

Mısır'da müslümanlar bombalar altında inledi, üstelik vuran da "Allah-ü Ekber" dedi, vurulan da..

Bu nasıl bir kaotik ortamdır, nasıl bir karmaşadır, nasıl bir cezadır Allahım?





Yukarıdaki duayı yapan ve el açıp amin diyen cemaatin acaba bu bayramdan beklentileri nelerdir, hiç düşündük mü?

Acaba hangisi bizim gibi mükellef iftar sofralarında kaç akşam oruç açtılar?

Veya hangisi bizim gibi iftar sonrası "Belediye odaklı eğlencelerde aldı soluğu?" (!!)

Ramazan'ı ibadet ayından çıkartıp eğlence ayına dönüştürenler acaba Mısır'daki, Suriye'deki, Arakan'daki, Filistin'deki mazlumlar için neler yaptı? Veya verdikleri mesajlarda ne kadar samimiydiler?

Mısır'da yaşanan bu vahşet, Suriye'de yaşanan bu katliam ve Irak'ta yaşanan bu karmaşa ile birlikte hergün Hz.Ali Efendimizin manevi kucağında patlayan onlarca bombayla birlikte can veren yüzler olduğu müddetçe acaba Allah, bizim tuttuğumuz oruçlarımızı nasıl kabul edecek veya yaptığımız ibadetleri hakkıyla yaptık diyebilecek miyiz kendimize?

İstanbul'umuzun manevi fatihi, Mihmandar-ı Rasülüllah Halid İbn Zeyd Ebû Eyyüb- El Ensari Hazretleri'nin manevi huzurlarında yapılan dualara el açıp amin derken acaba hangimizin yüreği hakkıyla sızladı? Bu duaların maneviyatından hangimiz istifade ettik veya?

Velhasıl;

Dünyanın dört bir yanında yaşanan bu sıkıntıları bazen sinemizde hissettik, bazen umursamadık..

Ama bunlara rağmen biz şaşaalı iftar sofralarımızda nutuklar attık kurtuluş günü adına, bazen bunu da yapmadık.

Bazen de ekmeğimizi bölüştük, kampyanlar düzenledik, elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalıştık garibe, fakire, fukaraya..

Yapılan bütün amel ve hayr işleri, inşaallah kabul görmüştür..

Yine bir bayram sabahındayız..

Kendi halimizde...

Ve yine o çaresiz insanları çaresizlikleriyle başbaşa bırakarak hem de..

Elimizden gelen fazla da birşey olmadığını bilerek ve bunun üzüntüsünü yaşayarak..

Bütün bunlarla birlikte;

Bayramsa bayramınız..

Mübarek olsun..

Başımız sağolsun, Allah rahmet etsin Selçuk Abi !!





Acı haberi akşama doğru aldım.

Gün içerisinde televizyon veya internet ortamında olmadığımdan dolayı akşam Salzburg maçına gitmeden önce televizyonu açtığımda resmen dondum kaldım.

Büyük Fenerbahçeli, ama gerçekten büyük Fenerbahçeliydi.

Sadece futbolcu olarak değil, kişilik olarak ta gerçekten iyi bir insandı.

Çocukluğumuzda hemen bütün arkadaşlarım bir takım taraftarıydı ama benim takım taraftarı olmam biraz geç olmuştu.

1979-80 sezonu başında Şekerspor'dan transfer olduğu Fenerbahçe'de, 3.haftada Adana Demirspor deplasmanında ilk defa forma giyerken, 





                                       


Fenerbahçe Stadı'nın yıllar sonra ilk açıldığı maç olan 19 Eylül 1982 tarihindeki 2-0 lık Altay maçında attığı golle de Fenerbahçe Stadı'nda ilk golü atan futbolcu olarak ta Fenerbahçe tarihine geçen isimdi Selçuk Kaptan.




O zamana kadar futbolla ilgilenmez, futbolcuları tanımazdım.

1982-83 sezonunda Fenerbahçe'nin fırtına gibi estiği bir sezondu.

Son  yıllarda şampiyonluk sıralamasını yukarılara taşıyan ve gerçekten de iyi bir performans sergileyen Trabzonspor'un başa oynadığı bir sezondu o sezon.

Fenerbahçe ile çekişiyordu Trabzonspor.

Fenerbahçe kadrosunda kimler yoktu ki.

Kalede Yaşar Duran ve Nurettin Yıldız,

Defansta; Erdoğan Arıca, Güngör Tekin, Kaptan Alpaslan Eratlı, Cem Pamiroğlu, Onur Kayador, Sedat Karaoğul ve Hasan Özdemir

Orta sahada Mehmet Hacıoğlu (Bulgar Mehmet) Osman Denizci, Arif Kocabıyık, Müjdat Yetkiner, Önder Çakar, Özcan Kızıltan ve Fahruddin Zeyneloviç,

Forvette ise Mustafa Arabacıbaşı (Tavşan Mustafa) Selçuk Yula, İbrahim Begoviç, Bahtiyar Yorulmaz, Zafer Dinçer, Sertaç Olcayto ve Hasan Yıldızeli.







                                     

İşte bu kadro, Trabzonspor'un önünde 34 maçta 18 galibiyet, 13 beraberlik ve 3 mağlubiyet alarak 49 puanla şampiyon olurken, Selçuk Yula da 19 golle gol kralı oluyordu.

O sezon oynadığı bir Galatasaray maçı vardır ki dillere destandır.

Maç öncesi sakattır Selçuk Yula.

Oynaması neredeyse imkansızdır.

Ancak O, diretir. İlla ki oynamak ister.

Teknik Direktör Stankoviç, zoraki de olsa "Evet" der bu ısrara.

Maça çıkar.

26 Aralık 1982 tarihinde oynanan maça sakat sakat çıkar, 5.dakika dolarken golünü atar, 75 dakika sahada kalır ve maçı Fenerbahçe 1-0 kazanır Galatasaray karşısında.




İşte benim Fenerbahçeli oluşum o sezona dayanır.

9 yaşındaydım..

Radyo başında Murat Ünlü'nün, Tansu Polatkan'ın, Akın Göksu'nun, Orhan Ayhan'ın ve ismini daha sayamadığım TRT spikerlerinin "Selçuuuuuukkkkkkkkkkkk ve gooooooooooollllll" nidalarını duymak için dakikalarca ayakta beklediğimi, okulun kütüphanesindeki spor ansiklopedilerinde Selçuk Yula resimlerini gizlice kesmek ve biriktirmek için fırsat beklediğimi, cikletlerin içerisinden çıkan Selçuk Yula resimlerini biriktirmek için hergün onlarca sakız aldığımı dün gibi hatırlarım.

Ve de tabi ki 18 Eylül 1985 tarihindeki Bordoeaux maçını.

Devrin en ünlü takımı olan, bir önceki yıl Avrupa Şampiyonu olan Fransa'nın şampiyonu, şimdilerin Barcelonası ayarındaki, kadrosunda Tiganaların, Giresselerin, Batistaların olduğu Fransa'nın Bordeaux takımıyla Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda eşleşen Fenerbahçe'ye hiç kimse şans vermiyordu tur için.

Bütün Fransız gazeteleri maçtan önce "en az 7-8 atarız" manşetleriyle çıkarken Fenerbahçe kafilesi sessiz sedasız Fransa'ya gidiyordu ilk maç için.

Maçın 21.dakikasında İlyas Tüfekçi'nin ara pasıyla rakip savunmayı peşine takarak ceza sahasına giren ve kalecinin solundan plaseyle topu ağlara bırakan isimdi Selçuk Yula.


O maçı radyodan Murat Ünlü'nün anlatımlarıyla dinlemiştik ve kendimizden geçmiştik çocuk yaşta.

Maç sonunda Fenerbahçe, "mağrur Fransızları mağdur" ederken sahanın kahramanlarındandı Selçuk Yula.

Yıllar önce genç yaşta kaybettiğimiz Hüseyin Çakıroğlu da o maçın bir başka kahramanıydı.

Şimdi ikisi de rahmetlik.

Ve ikisine de rahmet diliyoruz Allah'tan.

O sezon Fenerbahçe, ligi 5.sırada bitirmesine rağmen Selçuk Yula 17 golle takımının en golcü futbolcusu olma özelliğini yine taşıyordu.

Ancak o sezon öncesi, yani 1984-85 sezonunda Fenerbahçe ligi yine şampiyon olarak tamamlamasına rağmen Selçuk Yula, Lüksemburg ile deplasmanda oynanacak milli maç öncesi yapılan antrenmanda, Galatasaraylı İsmail Demiriz'in darbesiyle ayağını kırıyor ve neredeyse bütün sezonu sakatlıklarla boğuşarak geçiriyordu ve 3 golde kalıyordu. (O golleri de sezon başında sakatlanmadan önce Galatasaray (1-1) Sakaryaspor deplasmanı (1-2) ve Zonguldakspor deplasmanı (0-1) atıyordu.


                              

1986-87 sezonu öncesi dönemin yöneticileri Selçuk Yula'ya, "Kulübün borcu çok fazla, Alman takımı Blue-Wies sana iyi bir rakam öneriyor, gitmek zorundasın" şeklinde cümleler sarfederken Büyük Kaptan, önceleri biraz burkuluyor ancak Fenerbahçe'nin istikbali için düşünmeden bu teklife "zoraki olsa da evet" diyordu.

1 sezon Almanya Bundesliga ekiplerinden Blue-Wies'te forma giyen Selçuk Yula'ya, belki de o sezon çok sevdiği Fenerbahçesinin kapıları kapanıyordu.Belki de Fenerbahçe formasıyla oynadığı son lig maçı olan 16 Mart 1986 tarihinde deplasmandaki 3-1 lik Eskişehirspor mağlubiyetinin, kendisinin de Fenerbahçe defterinin kapandığı tarih olduğunu bilmiyordu Büyük Kaptan. 

15 Eylül 1979 günü Adana'da oynanan ve Ali Kemal Denizci ile Önder'in golleriyle 2-1 galip gelinen maçta ilk olarak Fenerbahçe formasını giyen ve 23 Eylül 1979 tarihinde (bir hafta sonra) İstanbul'da Göztepe'yi 1-0 mağlup ettikleri maçta ise Fenerbahçe formasıyla ilk golünü atan Selçuk Yula, 1985-86 sezonunun 25.haftasında Fenerbahçe formasıyla son maçına çıkıyordu.

Almanya'ya transferiyle birlikte kulübün maddi açıdan rahatladığı ve o paralarla Rıdvan Dilmen ile Erdi Demir'in transferinin yapıldığı gerçeğini vurgularken bir gerçeği de Fenerbahçe'de futbol oynadığı yıllarda yaptığı fedakarlık olarak gösterebiliriz.

Şöyle ki;

1983-84 sezon öncesi Başkan Ali Şen, Osman Denizci'yi 50 milyon TL. ye Trabzonspor'a satarken Selçuk Yula 8 milyon TL'ye Fenerbahçe'ye imza atmış, 1984-85 sezonunda ise dönemin yönetimi Almanya'dan transfer ettiği İlyas Tüfekçi'ye tam 25 milyon transfer ücreti verirken Selçuk Yula 12 milyon TL'ye "Evet" demiştir Fenerbahçesine.

1987-88 sezonunda evini satarak bonservisini Blue-Wies'ten alıp döndüğü Türkiye'de ilk durağı Fenerbahçe olmuş ancak dönemin yöneticileri kendisini transfer etmeyi düşünmediklerini beyan ederken, üzgün bir şekilde Sarıyer'e imza atmıştı.

Ve oynanan ilk Sarıyer-Fenerbahçe maçında Fenerbahçe taraftarlarının tribünlerde "Selçuk'u satanı biz de satarız" tezahüratları karşısında tribünleri sakinleştiren de yine Büyük Kaptan'dı.


O maçta Fenerbahçe'ye attığı penaltı golü sonrası arkadaşlarının tebrikleri karşısında sadece elini kaldırarak teşekkür eden ve kendi sahasına yürüyerek giden Selçuk Yula, Sarıyer'de 4 sezon oynarken 1990-91 sezonu başında ise Galatasaray'a imza atmış ancak oynanacak ilk Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesi "Ben Fenerbahçeliyim, Fenerbahçe'ye karşı forma giymem" diyerek futbolu aniden bırakacak kadar da gerçek bir Fenerbahçeliydi.

Kendisiyle ilk tanışmam, 2006 yılında Fenerbahçe Gönüllüler Derneği'nde olmuştu.

O sezon oynanan maçlarda yaşanan hakem hatalarından oluşan bir dosya hazırlamış ve bunu medyada gündeme getirmesini rica ettiğimde memnuniyetle karşılarken, yukarıdaki antrenman resmini ise çerçeve yaptırarak kendisine hediye ettiğimde çok duygulanmıştı ve bana "Bu resmi nereden buldun ya, bende bile yok?" demişti.

Birçok ortamda kendisiyle maç izledik, deplasmana gittik, amatör şubelerin maçlarına gittik, hepsinde gördüğüm ortak nokta, Fenerbahçe'nin çıkarlarını sonuna kadar koruyan bir efsaneydi.

3 Temmuz öncesi ve sonrasında, (3 Temmuz'dan önceki sezonlarda bile) Fenerbahçe aleyhine estirilen rüzgarlarda son derece dik duruşu ve gür sesiyle Fenerbahçe'nin menfaatlerini sonuna kadar koruyan Selçuk Yula, hiçbir zaman bu duruşundan geri adım atmamıştı.

Bu camiadan birçok isim geldi geçti, hepsi hasbelkader Fenerbahçe forması giydi, kaptanlığa bile yükseldi ancak Selçuk Yula gibi bir isim bu camiaya az gelir.

Amatör Şube maçlarını bile takip eden, Sapanca'daki Kürek Yarışları'na bile gidebilecek kadar Fenerbahçe sevdalısı büyük bir isimdi Selçuk Kaptan.

Bir dönem bu sayfalarda yayınladığım "Fenerbahçe tarihinde bugün" devam ederken, Facebook'ta Selçuk Yula'nın gol attığı maçları da kendi sayfasına gönderiyordum, bir karşılaşmamızda bana "Oğlum sen Fenerbahçe tarihinde bugün mü yayınlıyorsun yoksa Selçuk Yula tarihinde bugün mü" derken ben de kendisine "Abi ne yapayım o kadar çok gol atmışsın ki hangi sayfayı açsam sen çıkıyorsun karşıma" demiştim ve hep birlikte gülüşmüştük.

Şimdi artık o büyük Fenerbahçeli yok aramızda.

İçimiz burkuk, gözlerimiz yaşlı.

Fenerbahçe'yi canlı olarak salonlarda ve statlarda takip eden hemen hemen her taraftarın bir anısı vardır Selçuk abiyle.

Hepsiyle son derece iyi ilişkiler içerisinde olan, asla böbürlenmeyen, kibirlenmeyen, ne ricaları olsa kabul eden iyi bir insandı Selçuk Abi.

Allah, taksiratını affetsin.

Mekanın cennet olsun Selçuk Abi.

Güle güle Büyük Kaptan..

Güle güle..