Çalakalem

Çalakalem
"Şampiyon" a selam olsun

26 Nisan 2013 Cuma

Fenerbahçe : 1 - Benfica : 0 (UEFA Avrupa Ligi Yarı Final ilk maçı) KUPA, SAMANDRA KADAR YAKIN !! MEŞALELERİ YAKIN !! TIRIŞKADAN DEĞİL, GERÇEKTEN ZAFER !!



Rakip Benfica'ymış..

38 maçtır kendi liginde, Şampiyonlar Ligi'nde ve UEFA Avrupa Ligi'nde mağlubiyet nedir bilmiyorlarmış.

Hatta öyle ki, maç başına gol ortalaması 2.7 imiş.

5 saniyede tek pasla gol atıyorlarmış, falan filan..

Ama karşısındaki takım da Fenerbahçe.

Tarihinde böyle maçlar sayısız şekilde hem de.

Şöyle bir hafızalarımızı tazelersek;

1967-68 sezonunda devrin yenilmez armadası Manchester City'i Abdullah Çevrim ve Ogün Altıparmak'ın golleriyle 2-1 mağlup eden Fenerbahçe.

1985-86 sezonunda Avrupa'nın en iyi takımlarından olan, bir önceki sezon Avrupa Şampiyonu olan Fransa'nın Bordeux takımını deplasmanda Selçuk Yula, Müjdat Yetkiner ve Hüseyin Çakıroğlu'nun golleriyle 3-2 mağlup eden de Fenerbahçe.

1996-97 sezonunda ise Avrupa kupalarında sahasında tam 40 yıl, dile kolay bir insanın ömrü kadar geçen zaman diliminde mağlup olmayan Manchester Unıted'ı deplasmanda Boliç'in golüyle 1-0 mağlup eden de Fenerbahçe.

Daha sayalım mı?

İnter'i, Sevilla'yı, Chealse'yi.

Gelelim bu sezona..

Sahasında tam 11 maç Avrupa kupalarında mağlup olmayan Plzen'i deplasmanda 1-0 mağlup ederken o takıma "köy takımı" diye burun kıvıranlar, bir sonraki turda gelen İtalyan Lazio takımına ise "şanssız" dediler.

Ama hepsi şimdi kendi tesislerinde.

Fenerbahçe ise sahada.

Aslanlar gibi hem de.

Rakibin mağrur, kibirli, kendini beğenmiş hocası Jesus, ne diyordu maç  öncesi?

"Her iki maçın da favorisi biziz, İstanbul'da da kazanacağız, bizi yenemezler"

Ama Jesus efendiye sormak lazım acaba?

Hayatında kaç defa Fenerbahçe karşısına çıktın? Saraçoğlu'nda hangi takımın başında geldin?

Her neyse, maça gelelim.

Klişe olan bir laf var son dönemde futbol içerisinde;

"Tarihinin en önemli maçı" diye.

Ama bu söz, gerçekten de doğruydu Fenerbahçe-Benfica maçı öncesinde.

Gerçekten de tarihinin en önemli maçına çıkıyordu Fenerbahçe.

Bu maç, geçmişte oynanan ne Manchester City maçına benziyordu, ne de Bordeaux.

Ne Unıted maçına benziyordu, ne de İnter, Sevilla veya Anderlecht.

Bu maçla birlikte Avrupa'da bir eşik atlanacak, finale uzanılacak, belki de kupaya sahip olacaktı bu maçın galibi.

İşte böylesine duyguların çok fazla özümsendiği bir futbolcu grubu, bu sezon bu yola baş koydular adeta.

Aynı şekilde taraftarı da.

Hani var ya slogan;

"Pierre Webo, Moussa Sow'uyla, Orta saha Salih Uçan'la, Ceza alan taraftarla, Yürüyoruz Amsterdam'a"

Aynen öyle.

Yürüyorlar Amsterdam'a.

Hem de ne yürüyüş bu.

2 sezon önce "Türkiye içinden destekçilerinden aldığı güçle" UEFA'nın ayak oyunlarıyla Şampiyonlar Ligi'nden men edilen, futbolcuları dağıtılan, kaçırtılan, "para sayma makinasıyla vallahi de billahi de para sayarken gördük" diye Türkiye'ye çarşaf çarşaf yayın yapan gazetelerinden aldıkları güçle bu takımı mağdur edenler, şimdi hazırlansınlar.

Bu takıma onurunu, gururunu iade etmek zorundalar.

Sözümona o "para sayan oyuncu" bugün Yüce Türk Adaleti ve mahkemelerinde beraat etti.

Nerede peki bu hayasızca iftirayı atanlar?

Hangi delikteler?

Yarı finalde maça Fenerbahçe hızlı başladı.

Sağdan Gökhan Gönül'ün amansız mücadelesiyle, Portekizlileri şaşkına çeviren bindirmeleriyle rakip sahaya oyunu yıkan Fenerbahçe, daha maçın ilk yarısında belki de turu da garanti altına alacak pozisyonları buldu.

İleride Webo'nun müthiş mücadelesi, Sow'un fırsatçılığı, Dirk Kuyt'un inatçılığı, orta alanda Mehmet Topal'ın bütün açıkları kapatan oyunu, Meireles'in belki de Fenerbahçe kariyerindeki en iyi maçlarından birisini çıkarması neticesinde Fenerbahçe, tartışmasız şekilde oyunun hakimiydi.

Türkiye liglerinde bile bir maçta yakalayamadığı kadar pozisyon yakaladı rakip kalede.

Direkten dönen toplar dahil, tam 5 net gol pozisyonu var rakip kalede.

Moussa Sow, Cristian Baroni ve Dirk Kuyt'un direkten dönen toplarına rağmen umutlarını kaybetmediler.

Defansta, "gol makinası denilen" Cordoza'ya top göstermeyen Egemen Korkmaz, attığı golle ise belki de direkleri de mağlup etti.

Bütün olumsuzluklara rağmen Fenerbahçe, kupaya gidiyor.

İçte ve dıştaki "gerçekten düşmanlara rağmen" hem de.

Kupayı alır veya alamaz.

Önemli olan o değil,

Önemli olan, bu takımın onuruyla oynayanlar, şimdi neredeler?

Bu ülkede, Baroni'nin kaçırdığı penaltı sonrası sevinç çığlıkları atan "soysuzlar" var.

Bu ülkede, Sow ve Kuyt'un direkten dönen topları sonrası "İçinize Hamit mi kaçtı?" diye dalga geçen "kansızlar" var.

Bu ülkede, rakibin direkten dönen topu sonrası ise isterik çığlıkları atarak küfürler savuran "arsızlar" var.

Bu ülkede televizyon ekranlarından "Benfica, Fenerbahçe'yi tır gibi ezer" diyen haset insanlar var, dahası art niyetliler var.


Böylesine bir ülkenin tarihinde ikinci defa yarı final oynanırken, geçmişte olduğu gibi maçlar ertelenmiyor, final yolunda destekler verilmiyor, sessiz ama derinden giden bir takım var yine bu ülkede.

Bu ülkenin medyası, son kaybedilen Gençlerbirliği maçı sonrası "Şampiyonluk, Amsterdam kadar uzak" diye manşet atacak kadar Fenerbahçe'ye ve davasına uzak.

İşte böylesine bir ülkede Fenerbahçe, yine de kendisinden beklenenin çok çok üstünde bir performansla, lig ve Avrupa Kupalarında tam 38 maçtır mağlubiyeti olmayan bir takımı Kadıköy'e resmen gömdü.

Belki skor olarak çok abartılı bir skor değil 1-0.

Ama rakibin kaleye attığı ilk şutun dakikası 52.

52.dakikaya kadar eğer rakip kaleye şut atamıyorsa, bunun adına zafer derler, bunun adına diriliş derler, bunun adına şahlanış derler.

Şimdi Fenerbahçe'nin önünde sadece 180 dakika var kupaya uzanmak için.

İkinci maçta Mehmet Topal,  Meireles ve Webo gibi çok çok önemli üç oyuncusundan mahrum olacak Fenerbahçe.

Ama yerlerine oynayacak oyuncular da, en az onlar kadar davasına sahip oyuncular.

Bu maçta, şu oyuncu iyi oynadı, bu oyuncu kötü günündeydi gibi anlamsız söylemlerin içerisine girmek, en az bu söylem kadar anlamsız.

O yüzden, bütün takım müthiş bir birliktelik içerisinde oynadılar.

Ama ön plana çıkan oyuncular, yukarıda söylediğimiz gibi Gökhan Gönül, Egemen Korkmaz, Joseph Yobo, Mehmet Topal ve Pierre Webo idi.

Artık bu maç geride kaldı.

Şimdi sırada rövanş var.

Bu rövanş sadece Benfica ile değil, UEFA ile rövanş, içerideki ve dışarıdaki "kösteklerle" rövanş. Hepsinden de ötesi geçmişle rövanş.

İnanıyoruz ki Fenerbahçe, bu zorlu yürüyüşte alnının akıyla çıkacak ve büyüklüğünü bir kez daha ortaya koyacak.

Ve bizler inanıyoruz Fenerbahçe'ye, hepsinden öte kendisi inanıyor kendisine.

Allah yardımcıları olsun.

Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu


Hakemler: Milorad Mazic, Milovan Ristic, Igor Radojcic (Sırbistan)

Fenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Yobo, Egemen Korkmaz, Ziegler, Meireles (Dk. 64 Salih Uçan), Mehmet Topal, Kuyt, Cristian (Dk. 86 Selçuk Şahin), Sow (Dk. 87 Krasic), Webo

Benfica: Artur, Maxi Pereira, Jardel, Garay, Melgarejo, Andre Gomes (Dk. 80 Martins), Matic, Salvio, Aimar (Dk. 46 Gaitan), Ola John (Dk. 64 Rodrigo), Cardozo

Gol: Dk. 71 Egemen Korkmaz (Fenerbahçe)

Sarı Kartlar: Dk. 31 Andre Gomes, Dk. 37 Aimar, Dk. 41 Maxi Pereira, Dk. 45 Ola John (Benfica), Dk. 38 Cristian, Dk. 50 Mehmet Topal, Dk. 90 Webo (Fenerbahçe)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder