Aslında iki takımın rekabeti, 17 Ocak 1909 tarihine dayanır ve tarihte oynanan ilk maç ta budur.
Özel maçta 2-0 rakibine mağlup olan Fenerbahçe, 1914 yılına kadar oynanan karşılaşmalarda da rakibine üstünlük kuramaz.
Mesela bu dönemde oynanan ve Galatasaraylıların böbürlenerek (!) "biz de 7-0 yendik" diye anlattıkları o meşhur maçta, 12 Şubat 1911 günü ise, Fenerbahçe sahaya 10 kişi çıkar, kalecisi Ali Said'in sakatlanarak oyunu terketmesinin ardından ise bütün oyuncular sırasıyla kaleye geçerler ve ortaya bu skor çıkar.
Ancak 04 Ocak 1914 günü oynanan lig maçında rakibini 4-2 mağlup ederken gollerini Hasan Kamil Sporel (3) ve Said Selahattin Cihanoğlu atar.
İşte o tarihten itibaren başlar Fenerbahçe hegemonyası.
Ve de günümüze kadar devam eder.
Hani şimdilerde söylenen "16 yıldır Kadıköy'de galip gelemiyorlar" muhabbeti var ya..
Aslında bu muhabbet, başka tarihlerin değişik bir versiyonudur.
Galatasaray'ın Kadıköy'deki son galibiyeti olan 19 Ocak 1999 tarihinden önce de mesela 7 sezon Kadıköy'de galibiyet alamama rekoru vardır.
1999 dan gidin 7 sene geriye, 1993 yapar.
1993 ten önce de bir 6 yıl daha Kadıköy'de galip gelememe rekoru vardır.
1993 ten de bir 6 yıl geriye, 1987 yapar..
Ondan önce de bir 4 sene Kadıköy'de galip gelememe rekoru vardır.
Bu filim de böyle sürüp gider.
Taaa 04 Ocak 1914 gününe kadar..
İşte o gün gollerden birisini atan Sait Selahattin Cihanoğlu, aynı zamanda Türkiye'nin yetiştirdiği önemli "aslan avcılarındandır." Bu söylem bir benzetme veya mizah değildir, son derece gerçektir.
Ve dünyanın değişik bölgelerinde safarilerde avladığı aslanlarla meşhurdur.
İşte o Sait Selahattin Cihanoğlu rahmetli, nasıl bir terbiye etmişte 04 Ocak 1914 günü karşı yakanın takımını, bir türlü iflah ta olmazlar tam 100 yıldır.
Ceddine ve sana rahmet Sait Selahattin Cihanoğlu,
Nur içinde yat..
Günümüze gelecek olursak;
Sait Selahattin Cihanoğlu'nun başlatmış olduğu bu gelenek, devam etmektedir.
Hem de her yıl..
Son 3 haftada kaybettiği 7 puanla açık ara liderliği heba eden Fenerbahçe'nin imdadına yine bir Galatasaray maçı yetişti ve bütün camia biliyordu ki, Galatasaray'ı mağlup ettikleri takdirde yeniden şampiyonluğun en büyük favorisi olacaktı.
İşte bu düşüncelerle maça hazırlanan İsmail Kartal ve öğrencileri, maça da oldukça iştahlı başladılar.
Ancak 5.dakika itibariyle anlamsız bir panik ve erken gol bulma stresi, oyunun ivmesini bir anda Galatasaray lehine çevirdi.
Selçuk İnan'ın çaprazdan kaleye gönderdiği topta adeta panter olan Volkan Demirel, bu kurtarışıyla ilerleyen dakikalarda oluşacak pozisyonlardaki tavrını da net bir şekilde ortaya koydu:
"Bugün bu sahada sizden gol yemeyeceğim arkadaş" dercesine hem de..
Daha sonra o meşhur pozisyon geldi.
Burak Yılmaz'ın Volkan'ın üzerinden aşırdığı ve kaleye gitmekte olan top, bir anda "çelik bir ipe" takıldı ve hoooopppp dışarı çıktı.
Veya bir başka deyimle, "büyülü sahanın büyülü kalesine" girmedi top..
Sevsinler sizin futbol bilginizi..
İşte o pozisyondan sonra Fenerbahçe aldı sazı eline.
Orta alanda Diego Ribas, geldiği günden bu yana en olumlu futbolunu oynuyor, birebirde bütün rakiplerini ipe dizer gibi geçerken attığı paslar ile de rakip savunmanın aklını alıyordu.
Emenike ve Sow sürekli kanat değiştiriyor, geriden gelen Caner ve Gökhan ile birlikte rakip kaleyi abluka altına alıyorlardı.
Ancak Galatasaray orta sahasının bol pas yapması ve Fenerbahçe orta sahasını presten alıkoyması, oyunu tıkarken yine de her iki kalede de tehlikeli pozisyonlar yaşanmıyordu ilk yarı itibariyle.
İkinci yarıda ise Fenerbahçe bu defa "büyülü kaleye" karşı hücum edecekti.
Tabi bu arada devre arasında 52.000 kişi önünde ve şahitliğinde kalenin üzerindeki "çelik tel" de kaldırılmıştı, ne olur ne olmaz diye..
Hal böyle olunca da pozisyonlar ardı arkasına gelmeye başladı.
Önce Dirk Kuyt, Emenike'nin sağdan ortasına altı pas içerisinde dokunamadı, sonra Moussa Sow'un sol çaprazdan uzak direğe giden yarım volesini Muslera son anda kornere çeldi, hemen akabinde kornerden gelen topa Emenike'nin kafa şutunu uzak kale direğinin hemen dibinde Kuyt tamamlayamadı, ardından ise Emre'nin frikiğinde direkten dönen topa bomboş pozisyondaki Kuyt dokunamadı ve pozisyonlar da uçtu gitti.
Tabi bu arada Volkan Demirel, Hamit Altıntop'un falso alan topunu yine bir yay gibi uzayarak çıkartırken oyunu tekrar Fenerbahçe lehine çeviren isimdi.
İsmail Kartal'ın hamleleri de peşpeşe gelmeye başladı.
Önce Alper Potuk'u alarak sol çizgiyi tehlikeli hale getirdi, Alper oyuna girdikten sonra Caner ve Emre, adeta sol kanada kamp kurdular.
Dönen bütün topları aldılar, ters top yaparak ta sağ kanadı hareketlendirdiler.
Ardından oyuna giren Webo'nun katkısı çok kısa sürede kendisini gösterdi.
77 de dahil olduğu oyuna, belki de gelen ilk topu geriden gelen Mehmet Topal'a indirmesi ve anında sağa açılması, aslında Kuyt'un golü öncesi büyük bir futbolculuk dersiydi.
Dikkat edilecek olursa Webo'nun anında sağa açılması nedeniyle Koray Günter mecburen Chedjou'dan uzaklaştı ve O'nu Kuyt ile başabaş bıraktı.
O dakikaya kadar net 3 pozisyonu heba eden ve son dakikalarda aldığı bütün topları kaybeden, belki de en savruk oyunlarından birini oynayan Kuyt'un kalecinin kapattığı köşeden attığı gol ise, kesinlikle bir "büyü eseriydi."
Ne de olsa "büyülü kaleye" göndermişti o şutu.
Golden hemen sonra Yasin'in Fenerbahçe defansının bir anlık kademe ve pozisyon hatasından dolayı karşı karşıya kaldığı an ise, adeta Saraçoğlu'nun buz kestiği andı.
Ancak yukarıda da söylediğimiz gibi Volkan Demirel, kendisine verilen 4 maçlık cezanın hıncını çıkartırcasına Yasin'in önünde adeta uzadı ve topu kornere gönderdi.
Nihayetinde bir maç daha geride kaldı.
Maçın hakemi Cüneyt Çakır'a gelecek olursak;
İlk yarıda Emenike gibi süratli bir oyuncunun Hakan Balta'dan söküp 2 saniyede kaleye ineceği bir pozisyonda bile sarı kart icat etmesi, ikinci yarıda yine Emenike'nin topu kontrol altına alacağı anda Olcan'ın son adam pozisyonunda kendisini düşürmesine de sarı kart icat etmesi, dahası ceza sahası çizgisi üzerinde sarı kartı olan Olcan'ın Gökhan Gönül'ü biçmesine "devam" demesi, ( sıkıysa faulü çalsın, sarı kartlı Olcan'ı oyundan atmak zorunda kalacaktı) kaleci Muslera'nın oyundan sürekli çalma isteğine göz yumması, ilk yarıda sadece serbest atış sırasında tam 2.32 dakika geçmesine rağmen oyun sonuna 1 dakika ilave etmesi, (acaba 2 hafta önceki Özgür Yankaya gibi Gökhan Gönül'e "daha bir 45 dakika var" demiş midir Cüneyt Çakır?) ancak Cüneyt Çakır'dan beklenecek hareketlerdi.
Kuyt'un golünde Muslera gibi çaresiz kalan Cüneyt Çakır, emin olun ki o pozisyon gol olmasaydı maçı berabere bitirmek için elinden geleni de yapacaktı.
Ama süre yetmedi.
Maç sonu birkaç "medya maymununun" televizyon ekranlarında gerdan kırmalarına gelecek olursak;
Korkunun ecele faydası yok..
İki hafta önce Akhisarlıların, maçın son dakikasında kendilerine ayrılan tribünde "İşte böyle, her sene böyle, Fenere böyle" tezahüratı yaptıkları bir gerçekken ve o maçtan sonra Akhisarlılar ayıplanmazken, Fenerbahçelilerin maç sonu tribünde açtıkları pankartı acıtıcı bulan "acınası beyinler" maalesef ki futbol dünyamızda "habis bir ur" olmaktan öteye gidemeyeceklerdir.
2 hafta sonra oynanacak Beşiktaş derbisi öncesi "acaba nasıl bir gündem oluştururuz da ceza sınırındaki Saraçoğlu'nu kapattırırız" hesabı yapan "aklıevvellere" ancak kargalar gibi gülünür..
Yine ayrıca;
Geçmişte "hocaefendileri ile Başbakan arasındaki nifak tohumlarını" bertaraf etmek için türlü mücadeleleriyle övünen, TMSF'ye devredilen bankadan aldığı ev kredisini ödememek için türlü dalkavukluklar yapan, ancak gücün ve iktidarın yanında olmayı "hocaefendilerine" tercih eden "dönekler" de şimdilerde Fenerbahçe kaptanına karşı "paralel" laflar etmeyeceklerdir.
Zira o lafları edenlerden en somut olanı şimdilerde Metris'te, Aziz Yıldırım'ın 3 yıl önce yattığı ranzada anılarını kaleme aıyor..
Elbet bu dünyada bir adalet var ve o adalet, geç te olsa bu medya maymunları için de tecelli edecektir.
***
Bu maç artık geride kaldı.
Beklendiği şekilde hem de..
Geçtiğimiz hafta yapılan sokak röportajlarında piyangocu amcanın dediği gibi "FENER, TERSTEN SAPLADI" bir kez daha.
Şimdi önümüzde Gençlerbirliği deplasmanı var.
Fenerbahçe için oldukça zor bir deplasman..
Galatasaray maçı galibiyeti, ancak Gençlerbirliği deplasman galibiyetiyle anlam bulur.
Aksi takdirde puantaj, lig sonuna gelinmeye başlandığı bu haftalarda sıkıntıya girer ve Fenerbahçe, bir sonraki Beşiktaş maçına yine dezavantajlı şekilde çıkar.
Mutlaka ve mutlaka kazanılması gereken bir maçtır Gençlerbirliği maçı..
Darısı sonraki haftalara diyelim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder