Fenerbahçe, geçen hafta
ligde aldığı ağır mağlubiyetten sonra bu akşam, “yine bir stad açılışı” için
şehrin karşı yakasındaydı.
Geçmişten beri açılan
bütün statların, “resmi açılışlarını yapan” yine kapanan bütün stadların da “resmi
kapanışını yapan” Fenerbahçe, bu akşam da geleneğe devam etti.
Kadir Has Stadı’nda
Kayserispor’a, Türk Telekom Arena’da Galatasaray’a ilk mağlubiyetlerini yaşatan
Fenerbahçe, bu akşam da Vodafone Arena’nın açılışını yaparken, “kurdelayı da”
Robin Van Persie kesti.
Sezon başından beri oynadığı bütün büyük maçları ( Monaco,
Feyenoord, Manchester Unıted, Galatasaray) kazanan Fenerbahçe, ne hikmetse puan
kayıplarını hep ligin altındaki takımlar karşısında yaşamıştı.
Bu akşam da Vodafone
Arena’ya gitmeden önce, “birilerinin” 3-5 atarız heveslerine karşılık,
Fenerbahçe’nin büyüklüğünü bir kez daha gösterdi ve bu büyük maçı da
kaybetmedi.
Üstelik rakibine verdiği
hasar büyük.
Hem maddi, hem manevi
anlamda.
Maddi açıdan hem Vodafone
Arena’da satılan biletlerin %60 payını alarak (ki en ucuz bilet 130 TL. idi.) hem
de kupa sponsorundan gelecek 600 bin $ parayı kasasına koyan Fenerbahçe, “adil
bir TFF” nin vereceği muhtemel kararla da Vodafone Arena’yı birkaç maçlığına da
kapattı.
Manevi anlamda ise
yukarıda da zikrettiğimiz gibi, Vodafone Arena’da Beşiktaş’a ilk mağlubiyeti
yaşatarak, tarihe geçti, nesilden nesile anlatılacak bir gerçeğin sahibi oldu.
Maça kontrollü başlayan,
topun arkasında kalarak rakibin direncini kırmaya çalışan Fenerbahçe, ilk 15
dakikada bunu başardı.
Hatta 7.dakikada Robin
Van Persie’nin muhteşem pasıyla Lens’in kaleciyle karşı karşıya kalmasıyla da
ilk pozisyonu buldu.
Daha sonra ortaya Oğuzhan
Özyakup denen “yeni yetme kaptan” çıktı.
Önce Robin Van Persie ile
anlamsız gerginlikler yaşadı, yaşattı ve arkadaşlarını da bu gerginliğe ortak
etti.
Ama unuttuğu bir gerçek
vardı.
Fenerbahçe takımında bu
tip maçları, Oğuzhan Özyakup’un bırakın kariyerindeki maç sayısı kadar, “çıktığı
idman sayısı” kadar oynayan “profesyonel oyuncular” vardı.
Tahriklere kapılmadan,
üstüne de aynı silahla karşılık vererek maçta Beşiktaş’ın oyun olarak üstün
duruma geçmesini engellediler.
Yani, Şenol Güneş’in en
iyi bildiği ve taktiğini verdiği “tahrik et, kendi sahanda sindir, kazan”
metodu bu akşam ters tepti.
Karşılarında Anadolu
takımlarından bir takım yoktu ki, sinsin veya hakemi baskı altına alacak
pozisyonlar versinler.
İlk yarıda Beşiktaş’ın
uzaktan attığı şutlar haricinde, sadece Talisca’nın altı pas üzerinden boş
pozisyonda dışarı vurduğu kafa vuruşu vardı.
Devre biterken bu defa,
Kadıköy’de Lens’e yaptığı gaddar tekmeden sonra oyundan atılmayan Tosiç’in,
Robin Van Persie’ye attığı kafa vardı ki, bu tıpkı 2010-11 sezonunda Ferrari’nin
Lugano’ya attığı kafayı hatırlattı bizlere.
Hakemin doğru bir kararla
oyundan atılmasını sindiremeyen Tosiç ve Şenol Güneş, bu defa iyice
çirkefleşerek olayla ilgisi olan-olmayan kim varsa hepsine saldırmaya
başladılar.
Yıllardır Türkiye’de “çirkefliğin
baş aktörü” olarak dolaşan, “ortamlarda efendi” diye tanınan ama dil bilmeyen
yabancı oyuncu veya hakemlere bile ana-avrat düz giden (Bakınız en son Dinamo
Kiev deplasmanında hakeme ana-avrat küfretmesi) Şenol Güneş, devre arasında da Simon Kjaer ve
Robin Van Persie’ye sardı.
Bütün bunlar olurken
herkesin ortak fikri, maç sonu açıklamalarıyla Şenol Güneş’in bu
çirkefliklerini örtecek daha çirkef beyanatların sahibi olacağıydı ki, nitekim
oldu.
Neyse, oraya geleceğiz..
İkinci yarıda rakibinden
bir kişi fazla oynamanın avantajını kullanan Fenerbahçe, en büyük artıyı ise
Talisca’nın mecburi değişiklikle kenara gelmesinden kazandı.
Çünkü Talisca oyunda
olduğu anlarda, O’nu marke etmekle görevli Mehmet Topal, orta alana yeteri
kadar destek olamıyor, Josef De Souza’yı Atiba karşısında yalnız bırakıyor ve
kazandığı topları da olumlu kullanamıyordu.
Talisca oyundan çıktıktan sonra Mehmet Topal asli görevine
döndü, kesicilik görevini kusursuz yaparken Alper Potuk’un da driplinglerle
ileri çıkmasına olanak sağladı.
Nitekim Fenerbahçe golü
de tıpkı böyle bir pozisyonda oldu.
Robin Van Persie’nin ilk
yarıda gördüğü sarı karttan sonra ikinci yarıya çıkmaması konusunda fikir
yürütenler, ya Dirk Advocaat’ı tanımıyorlar, veya Robin Van Persie’yi.
Çünkü her ikisi de
pozisyonları anlık yaşayan ve sonrasını unutan isimler.
Yani Şenol Güneş gibi
takılıp kalmıyorlar geçmişe.
Geçmişe takılıp kalmak
demişken, Şenol Güneş 1996 dan beri kendine gelemiyor.
Bir darbe de 2010-11
sezonunda yiyince, kendisini iyice kaybetti ve böyle saçmalamaların baş aktörü
oldu.
Golü attıktan sonra
Fenerbahçe, alan daraltarak ve rakibin direncini kırmak için bol pas yaparak
ilk 10 dakikayı geçirdikten sonra bu defa ikinci gol için ataklar yapmaya
başladı.
Golden önce Sow’un
röveşatası, golden hemen sonra Lens’in kaleyi karşıdan gören şutu, yine Ozan
Tufan’ın karşı karşıya tribüne gönderdiği toplar, hep farkın habercisiydi ancak
olmadı.
Maçın son anlarında gol
için baskı kurmaya çalışan Beşiktaş orta sahası ve forvetleri de, Fenerbahçe’nin
defans derinliğinde boğulup gittiler.
Bu dakikalarda mesela
yardımcı hakem Cem Satman'ın, Volkan Demirel’in degajında kendi yarı sahasında olmasına
rağmen topa hareketlenen ve Beşiktaş defans arkasına sarkan Josef De Souza’ya
kaldırdığı ofsayt bayrağı, belki de maçın en önemli pozisyonuydu.
Zira bir yardımcı hakem
eğer, hücum yapan oyuncunun kendi sahasında olmasına ofsayt bayrağı
kaldırıyorsa ( ki pozisyonda Josef, Fenerbahçe sahasında olmasına rağmen
Beşiktaş defansının da arkasında ) Türkiye’de futbol hakemlerinin ciddi anlamda
eğitime ihtiyaçları olduğunun da isbatıdır.
Yine maçın son
dakikasında Skrtel’in ceza sahası içerisinde yaptığı iki hamleye de penaltı
beklemek, şu anda Türkiye’de en fazla penaltı atışı kullanan Beşiktaş ve Şenol
Güneş’in en iyi savunması ve bahanesi olacaktır.
Maçın son dakikalarında
hem Lens’e, hem de Volkan Demirel’e yönelik olarak sahaya giren, oyunculara saldırmaya teşebbüs eden
seyircilerin olduğunu da, “çok ta beklemesek bile” maç gözlemcisinin raporuna
yazması “uzak bir ihtimal.”
Çünkü onlar, Beşiktaş
maçlarında yaşanan hiçbir gelişmeyi, “görmüyorlar, duymuyorlar, bilmiyorlar.”
Kısacası üç maymunu
oynuyorlar.
Nasıl oynamasınlar ki?
Her fırsatta “Beşiktaş’tan
100 milyon dolar alacağım var” diyen bir TFF Başkanı ve o başkanın kendi özel
şirketinde yöneticilik yapan kişilerin de aynı zamanda TFF de yönetici
oldukları bir yönetim var bu ülkede.
Sıkıysa hakemler veya
gözlemciler yazsın raporları..
Maç sonuna gelecek
olursak;
Yukarıda da bahsettiğimiz
gibi Şenol Güneş, bütün aklını da, benliğini de 1996 da bırakmış.
Kolay değil, bir insanın
ömründe yaşadığı bütün travmaların nedeni, Fenerbahçe..
Hem 1996, hem de 2011
yıllarında, avuçlarının içine gelen kupalar, şimdi Fenerbahçe Müzesi’nde.
Sonra da o kupaları “çalmak
için” özel “hırsızlar” gönderiliyor kulübe..
Bakınız, geçen haftalarda
müzede yaşanan hırsızlık olayı..
İşte bu hezeyanlar
içerisindeki Şenol Güneş, maç sonrası açıklamalarında ise, maçın taktik yönden
değerlendirmesinin dışına çıkarak, Fenerbahçe Yöneticisi İlhan Ekşioğlu’na “tapeleri
unutmasınlar” şeklinde son derece çirkin, kendisinden “beklenen” bir açıklama
yapıyor.
Bahsettiği tapelerin
duruşması, 20 Şubat 2017 de Silivri’de yapılacak.
Çok istiyorsa eğer,
gitsin izlesin duruşmaları..
Belki orada, o tapelerde
2010-11 sezonunda kupa finalinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni mağlup
ederek kupayı kazanan ama daha sonra “iade eden” Beşiktaş’ın da ismine denk gelir
ve “geçmişte tapelerde ismi geçen, üstelik te kupayı iade eden” bir takımda ne
işinin olduğunu kamuoyuna açıklar.
Son söz mü?
Şemsiye ters döndü,
açılmaz..
Beşiktaş: 0 - Fenerbahçe: 1
Stat: Vodafone Arena
Stat: Vodafone Arena
Hakemler: Ali Palabıyık, Mehmet Cem Satman, Serkan Olguncan
Beşiktaş: Fabricio, Gökhan Gönül, Marcelo, Tosic, Adriano, Hutchinson, Oğuzhan Özyakup (Dk. 86 Tolgay Arslan), Quaresma, Talisca (Dk. 51 Mitrovic), Babel, Cenk Tosun
Fenerbahçe: Volkan Demirel, Şener Özbayraklı, Kjaer, Skrtel, Hasan Ali Kaldırım, Mehmet Topal, De Souza, Alper Potuk (Dk. 74 Ozan Tufan), Lens, Sow, Van Persie (Dk. 88 Chahechouhe)
Gol: Dk. 72 Van Persie (Fenerbahçe)
Kırmızı kart: Dk. 41 Tosic (Beşiktaş)
Sarı kartlar: Dk. 43 Van Persie, Dk. 45+1 Şener Özbayraklı, Dk. 90+1 Ozan Tufan, Dk. 90+3 Lens (Fenerbahçe), Dk. 67 Marcelo, Dk. 90+2 Adriano, Dk 90+3 Aras Özbiliz (yedek kulübesinde) (Beşiktaş)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder