Çalakalem

Çalakalem
"Şampiyon" a selam olsun
Dobrayorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dobrayorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Eylül 2015 Salı

Vatana ihanet, Hakk'a ihanettir !!



https://www.youtube.com/watch?v=ZzAkEmTqcUQ

Bu vatan bizim..

Bu vatan, bu toprakların "vatan" olması için toprağa kanını döken, hemen her ailenin 100 yıl öncesinde mutlaka ama mutlaka bir şehidi bulunan, dedelerini bu yolda feda eden, babalarını bu uğurda toprağa veren, evlatlarını bu uğurda yetim bırakan kahraman ceddimizin bizlere emaneti.

Bunda hemfikiriz..

Cumhurbaşkanı'nın deyimiyle "çözüm sürecinde sığınak yapmışlar" itirafına konu olan son yıllarda, "akil adamların" akılsızlıklarına, gaflet, hatta ihanetlerine göz yumarak, aldanarak, hata yapan mevcut siyasi iktidarın, maalesef ki doğru analiz yapamayarak iyice büyüttüğü bu şerefsizler, yine maalesef ki bugün ülkenin dibine adeta "mayın" döşemiş durumdalar.

4-5 ay öncesine kadar dağda askere, polise kurşun sıkan "vatansızları" bugün TBMM'de yine maalesef ki bu ülkenin polisi koruyor.

Büründükleri milletvekili zırhı çerçevesinde "Kandil'den inen keleşli kalleşler" bugünlerde leşlerinin tabutlarına omuz vermekle meşguller.

Buraya kadar bilindik şeyler.

Asıl önemli olan, yukarıdaki videoda yeralan feryatlar. (Linkten izleyebilirsiniz.)

https://www.youtube.com/watch?v=ZzAkEmTqcUQ

Hepimiz evlat sahibiyiz, hepimizin sorumlulukları olan insanlar var çevremizde, ailemizde.

Böylesine sabiyi, babasının resmi üzerine kapaklandırarak gözyaşlarına boğan bu şerefsizler, bugün ortalarda "halkların hakkı" diye kendilerine paye biçmekteler.

Asıl kan dondurucu durum ise, birçoklarımızın tahayyül bile edemeyeceği kesim ve zümrelerin, cemaat ve grupların, kişi ve oluşumların, birey ve birimlerin, bazı "Sakallı Hüsnülerin" de bu kan emici vampirlere dolaylı yoldan destek vermeleridir.

Son zamanlarda çevremizde sıklıkla bu kişilere tanık olmaktayız maalesef ki.

Kendilerine yapılan veya yapıldığını iddia ettikleri haksızlıklara karşı siz nasıl oluyor da, eli kanlı terör örgütünü masum görüyorsunuz?

Nasıl oluyor da onların işledikleri cinayetleri, söndürdükleri ocakları, geride bıraktıkları ve ekmek almaktan aciz çocuklarını, çocuğuna sarılarak arşı titreten anneleri, eşleri, nişanlıları, yıkılan yuvaları görmezden geliyorsunuz?

Nasıl oluyor da, bizzat oy vererek büyüttüğünüz bu kesimin siyasi savunuculuğunu, kendi dost meclislerinizde yüksek sesle haykırıyorsunuz?

Siyasi iktidarı sevmeyebilirsiniz, Cumhurbaşkanına karşı olabilirsiniz, düşünceleri size ters gelebilir.
Ancak bunların hiçbirisi, "devlete ihanet eden" bu suç şebekesini "hak arayan özgürlükçüler" olarak lanse etmenizi meşrulaştırmaz.

Diğer yandan, küçük siyasi hedefleri uğruna şehit kanından medet uman, altındaki koltuğun derisinden "gerisini kollayamaz" hale gelen, hırs ve ihtirasları uğruna bu ülkede kan dökülmesine dolaylı yollardan bile olsa rıza gösteren, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içerisinde olan grupların da varolduğunu biliyoruz maalesef..

Ez cümle;

Her kim ki, kişisel ikbal ve yarınları için, masum halkların üzerinden siyaset yapıyorsa;

Her kim ki, bulunduğu dergah, cemiyet ve cemaatlerin takıştığı noktaları, "düşmanımın düşmanı, dostumdur" yahudi felsefesiyle, kökü dışarıda, tefrikası içeride şekilde bu ülkeye kan gelmesine razı gösteriyorsa;

Her kim ki, bu uğurda çaba sarfediyor, diliyle destek oluyor, eliyle bu hainlere yardımda bulunuyor, onların kan şebekesine yardım ve yaltakçılık yapıyor, bu konuda ekranlarında gerdan kırıyorsa;

Her kim ki, "ülke karışsın da biz de uzun adamdan böylelikle intikam alalım" diye düşünerek ihtiras gemisinin içerisinde ihanet denizine yelken açıyor ve "okyanus aşarak" karşı kıyıda demirliyorsa;

Her kim ki; şehitler üzerinden bu ülkede siyaset yapıyorsa, akan kanı durduracakları yerde onlardan nemalanıyorsa, acılarını kendilerine kalkan yaparak vahşi yüzlerini bu milletten gizliyorsa, "sendenim" derken aslında fildişi kulelerden bu ülkenin sorunlarına çözüm arıyor gözüküyorsa;

.....

Boşlukları siz doldurun..

Allah, bütününü şu masum yavrunun gözyaşlarında boğsun..

"Kahhar" ismi şerifi hürmetine kahru perişan etsin.

Çevirdikleri fırıldaklıkları, dolapları, oyunları kendi başlarına dolasın..

Dertlerinden, bu milletle uğraşmaya fırsat bulamasınlar.

26 Mayıs 2015 Salı

FELİPE MELO SEZONU SONA ERDİ !!



Nihayet bitti..

Geçen sezonun şampiyonu Fenerbahçe, bu sezona da şampiyonluk parolasıyla başlamıştı.

Şampiyon olan kadro korunurken sadece Diego Ribas takviye olarak transfer edilmiş, Teknik Direktörlük görevine ise İsmail Kartal getirilmişti.

Sezon başında alınan Süper Kupa ve sonrasında başlayan ligde inişli çıkışlı bir grafik çizen Fenerbahçe, ligin 11.haftasından sonra ise aldığı seri galibiyetlerle devreyi lider olarak tamamlamıştı.

Ligin ikinci yarısında ise belki de Şubat aylarında yaşanan makus talih, bu sezon yeniden tekerrür etmişti.

Geçtiğimiz sezon Şubat ayında oynadığı maçlarda 2 mağlubiyet 1 beraberlik alan Fenerbahçe, bu sezon da Şubat ayında oynadığı maçlarda Trabzonspor ile 0-0, Torku Konyaspor ile 1-1 berabere kalırken Akhisar Belediye'ye 2-1 mağlup olarak puantajdaki avantajını da kaybetti.

Sonrası da çorap söküğü gibi geldi.

Geçen sezon golcülerinin üstün formuyla birçok maçta rakiplerini sürklase eden Fenerbahçe, bu sezon ise maalesef aynı başarıyı gösteremedi.

Nokta transfer olarak alınan Diego Ribas, sezon bitimine yakın form tutarken ve daha yeni yeni goller atmaya başlarken, koca bir sezon heder oldu gitti aynı oyuncuların elinde.

Sezonun 3.haftasında oynanan Gaziantepspor maçında taraftarla arası bozulan ve daha sonra bir türlü kendisini toparlayamayan Emenike'nin sahada oluşu bile yetti aslında.

19.haftadaki Trabzonspor maçı ile 21.haftadaki Akhisar Bld. maçında kaçırdığı gol, aslında ligin kırılma anıydı.

Hele Akhisar Bld. maçında kaçırdığı, akıl almazdı.

Akhisar Bld. maçı, aslında bu sezonun özetidir.

O maçın sonrasında maçın hakemi Özgür Yankaya hakkında bakın neler yazmışız..



O maçta verilmeyen 2 net penaltı ile skor 1-1 iken Moussa Sow'un karşı karşıya kaldığı pozisyonu keserek bir önceki pozisyona faul atışı veren Özgür Yankaya, daha sonraki süreçte Fenerbahçe'nin nasıl bir girdabın içerisine gireceğinin de sinyallerini verdi.

Sakın hiç kimse çıkıp ta "Efendim Fenerbahçe bu, hakemi de yenecek" martavalları sunmasın..

Dünya üzerinde hiçbir takım yoktur ki, buna Real'i de dahil, Barcası da, "kötü niyetli bir hakemi" mağlup etsin.

Bir hakem yeter ki "kötü niyetli olsun."

Ne yapar eder, sizi mutlaka o sahadan puan kaybıyla gönderir..

Bunu, yıllardan beri tribünde olarak ve hasbelkader bu işlerin içerisinde zaman zaman idari kadroda bulunmuş birisi olarak söylüyoruz.

Örnekleri yüzlercedir, binlercedir..

Dolayısıyla Fenerbahçe'nin saha içerisinde yaptığı teknik hatalar, ancak ve ancak Fenerbahçeyi ve Fenerbahçelileri ilgilendirir. 

Bir maçın hakemi saha içerisinde yaşanan formsuzluğa neden olamaz, olmamalıdır.

Özgür Yankaya'nın Akhisar Bld. maçında yaptığı resmen puanı Fenerbahçe'den alıp rakibe vermektir.

Kötü de oynasa tek bir pozisyonla maçı kazanma hakkı bir takımda elbette olabilir, olmalıdır.

Ama Özgür Yankaya ve O'nun zihniyetindekiler bu hakkı gaspetmişlerdir.

Şimdi gelelim sezonun diğer özetine..

Fenerbahçe bu sezon şampiyonluğu şu ana etkenlerden dolayı kaybetmiştir.

1- Sezon başında Fenerbahçe maçlarında yaşanan "lehte" hakem yorumları, bir kısım lobi tarafından anında manüple edilerek kamuoyunda ters bir şekilde yansıtılmaya çalışılmıştır. 

Şöyle ki, 

Maçlarda Fenerbahçe lehine verilen hakem kararları ekranlarda saatlerce irdelenirken Fenerbahçe'nin aleyhine verilen hakem kararları üzerinde aynı titizlikle durulmamıştır.

Örnek olarak 3.haftadaki Fenerbahçe-Gaziantepspor maçında Fenerbahçe lehine verilen penaltı kararı haftalarca kamuoyunun gözüne gözüne sokulurken 9.haftada oynanan Fenerbahçe-Çaykur Rizespor maçında Fenerbahçe lehine verilmeyen tam 3 penaltı asla aynı ilgiyi görmemiştir. 

Hatırlayın Emenike'nin ayaklarının yerden kesildiği pozisyonu.

Maçın hakemi İlker Meral, o pozisyona bile penaltı çalmayarak bundan sonraki süreçte Fenerbahçe'nin nelerle karşılaşacağını açıkça işaret etmiştir.

2- Fenerbahçe maçlarında Fenerbahçe'nin hakkı olan ancak verilmeyen bu kararlar rakiplerine ise adeta ikram edilmiştir.

Fenerbahçeli futbolculara çok kolay çıkartılan kartlar, rakipleri için adeta gizlenmiştir, kurallar yeniden yorumlanmıştır.

Şöyle ki,

Galatasaray-İstanbul Başakşehir maçında skor 2-2 iken ve karşılaşmanın son uzatma dakikası oynanırken İstanbul Başakşehir'in ani atağında topla çıkan oyuncuyu ceza sahası dışında kasti olarak düşüren ve mutlak golü önleyen Muslera'ya, maçın hakemi Bülent Yıldırım "lütfen" bir sarı kart çıkarmıştır.


Aynı Muslera'ya Trabzon deplasmanında son dakikada kalesinden çıkarak rakip sahada yaşanan kargaşada Özer Hurmacı'ya attığı tekme ve yumruğa ise maçın hakemi sessiz kalmıştır.

Felipe Melo denen insanlıktan nasibini almamış kasabın saha içerisinde yaptıkları bir sezon boyunca bütün kamuoyunun malumudur.



Bu oyuncuyu saha içerisinde tutmak için adeta birbirleriyle yarışan hakemler, konu Fenerbahçeli futbolculara gelince kartlarını çekinmeden çıkarma cesaretini gösterebilmişlerdir.


Hatırlayın İstanbul'da oynanan Galatasaray-Bursaspor maçında, hakem Fırat Aydınus'un hemen önünde Melo'nun rakibine yaptıklarını.

Sarı kartla oynayan Melo, sadece o maçta tam 3 defa direkt kırmızı kartlık faul yapmasına rağmen Fırat Aydınus tarafından oyunda tutulmuştur.

Örnekleri çoğaltabilirsiniz.

3-Fenerbahçe'nin bu sezon şampiyonluğu kaybetmesinin belki de en büyük nedeni 4 Nisan'da Trabzon'da yaşanan "suikast" tir.

Çaykur Rizespor maçı sonrası Trabzon'da yaşanan vahşetin hemen ardından, takımda büyük bir moral kaybı yaşanmıştır ve korku hakim olmuştur futbolculara, çevrelerine, ailelerine..

Özellikle yabancı futbolculardaki ani form düşüklüğünün nedeni budur.

Hatırlayın o olaydan sadece 2 gün sonra Dirk Kuyt, ülkesine dönme kararı aldığını açıklamıştır.

Tıpkı 3 Temmuz sürecinde takımdan ani olarak ayrılan Diego Lugano, Andre Santos, Mamadou Niang gibi.

Olayın üzerinden tam 51 gün geçmesine rağmen halen somut bir delil veya sanık ortaya konmaması ise, devletin ayıbıdır.

Seçimler arifesinde acaba kamuoyundan saklanan nedir? 

Fenerbahçe yönetimi ise, bu olaydan hemen sonra yaptığı açıklamanın içini boş bırakarak büyük bir hata yapmıştır.

Yapılan açıklamadaki "olayın failleri bulunana kadar maçlara çıkmayacağız" tehdidi, ne hikmetse 1 hafta sonra yerini "olayın takipçisiyiz" e bırakmıştır.

Olayın failleri bulundu mu daki Fenerbahçe, daha sonra maçlara çıkmıştır, anlaşılır değil.

İşte bu tutarsızlık, daha sonra yapılacak olaylara da çanak tutmuştur maalesef.

Ankara Şubesi'nin taşlanması, Volkan Demirel ve Emre Belözoğlu'na yapılan saldırılar, Bursa'da futbol takımı otobüsüne yapılan saldırı v.s. hep bu "takipçisiyiz" denilen olayların birer devamıdır.

Fenerbahçe gibi güçlü bir camia, gerçekten gücünü göstermeliydi ve sonu ne olursa olsun aldığı kararı uygulamalıydı.

3 Temmuz  sürecinden bile daha ağır ne olabilirdi ki bu kulübe?

Maçlara çıkmıyor diye küme düşürmek mi? 

3 Temmuz sürecinde slogan yapılmamış mıydı yoksa? "Kaldırımı tribün yapar yine izleriz" diyenler bu takımın taraftarı değil miydi yoksa? 

Velhasılı dış güçlerin, "devletten" de aldığı destekle yaptıklarına Fenerbahçe yönetimi gereken reaksiyonu gösterememiştir.

4-Kasım ayında oynanan bir milli maçtan önce ısınan Volkan Demirel'e, TT Arena'da GS taraftarının yaptığı küfürlü eylemden sonra Volkan'ın maça çıkmamasını fırsat bilen ve Volkan'ı hedef gösteren medya, daha sonraki süreçte amacına ulaşmıştır.

Volkan, hem kamuoyu önünde rencide edilmiş, hem de açıkça gittiği her statta aynı tepkilere maruz kalırken "vatan haini" yaftası geçirilmiştir boynuna.

Bu tepki ve birikim, TFF tarafından da bir kenara not edilmiş ve fırsat kollanmıştır adeta sezonun kalan bölümlerinde.

Ve bu fırsatın tetikçiliğini de İbrahim Hacıosmanoğlu yapmıştır 19.hafta maçları öncesi.

Maçın hakemi olarak açıklanan Bülent Yıldırım'ı maçtan önce telefonla arayan ve "çekingelerini" ifade eden İbrahim Hacıosmanoğlu, maçtan önceki bu hareketinin meyvelerini de maç içerisinde görmüştür.

Fenerbahçe'nin büyük bir baskı kurduğu o maçta hatırlanacağı gibi Trabzonspor'un rakip kaleye şutu bile yoktur.

Adeta maç, Trabzonspor ceza sahası içerisinde oynanmıştır.

Diego Ribas'a yapılan penaltıyı es geçen Bülent Yıldırım'a maçtan sonra Volkan Demirel'in tepkisi olmuştur ancak bu asla başkalarına küfür derecesinde değildir.

Maçtan sonra ortaya atılan söylentiler gereği Volkan Demirel, PFDK'ya sevkedilmiş ve Kasım ayında milli maça çıkmamanın karşılığı olarak Volkan Demirel, üstelik te en formda olduğu dönemde 3 maç ceza alarak takımını yanlız bırakmıştır zorlu periyotta.

Hatta Tahkim Kurulu'ndan savunmalı duruşma talep eden Volkan Demirel'in "maçın hakemi Bülent Yıldırım da şahittir" sözü de dikkate alınmayarak "gözlemci raporları" kıstas alınarak bu karar verilmiştir TFF tarafından.

Dolayısıyla Fenerbahçe'nin oyuncularına yapılan bu çifte standart, bütün sezon boyunca devam ederek sürmüştür.

Emre Belözoğlu ve Volkan Demirel başta olmak üzere Fenerbahçeli futbolcular, kamuoyu önünde itibarsızlaştırılmak istenmiş ve bunda büyük ölçüde de başarılı olunmuştur.

Fenerbahçeli futbolculara yapılan bu hareketler, diğer takımlara karşı yapılmamıştır.

Özellikle Felipe Melo denilen meslek ahlakı sıfır olduğu bütün kesimlerce kabul gören bir oyuncu, sezonu kırmızı kart bile görmeden tamamlamıştır.

5-Fenerbahçe maçlarında canlarını dişlerine takan rakip takım oyuncuları, özellikle Galatasaray maçlarında ise öylesine oynamışlardır.

Kasımpaşa-Galatasaray maçında Veysel Sarı, Galatasaray-Karabükspor maçında Karabükspor kalecisi, Galatasaray-Gençlerbirliği maçında Gençlerbirliği kalecisi Ferhat örneklerinde olduğu gibi, kamuoyunun midesini bulandıran hatalara imza atan oyuncuların yaptıkları "hata" olarak görülmüş ancak 3 Temmuz sürecine giden yolda Fenerbahçe rakiplerinin oyuncularının yaptıkları ise "hapis cezası" olarak değerlendirilmiştir bu ülkede.

Dolayısıyla Fenerbahçeli futbolcular da yapılan bu haksızlıklar karşısında adeta yılgınlık geçirmişler ve sonrasında motivasyonları da en alt seviyeye inmiştir.

Ayrıca Fenerbahçe ile oynayan hemen hemen bütün takımların oyuncuları hakkında medyada "Galatasaray'a transfer olacak" haberleri kasıtlı olarak çıkartılmış ancak maçlardan sonra bu iddialar anında "aspragas haber" sınıfına alınmıştır.

Hatırlayın Fenerbahçe-Akhisar Bld.maçından önce Akhisarlı Güray ve Bilal Kısa ile Fenerbahçe-K.Erciyesspor maçı öncesinde Erciyes kalecisi Gökhan Değirmenci'nin Galatasaray'a transfer olacağı yönündeki haberleri.

Şimdi transfer sezonuna giriyoruz.

Göreceğiz bakalım bu oyunculardan hangisi Galatasaray'a transfer olacak.

Cevabını şimdiden verelim.

Hiç birisi.

6-Sezon başında Fenerbahçe tribünlerinde yaşanan bölünmüşlük te şampiyonluğun kaybedilmesine bir nedendir.

Geçen sezonlarda bütün stadı full olarak dolduran Fenerbahçe taraftarı, sezon başında çıkartılan "Passolig" bahane edilerek tribünlerden uzaklaştırılmıştır yönetim tarafından.

Daha doğrusu Passolig buna bir neden olarak sunulmuştur.

Baskılı ortamda oynayan rakipler, bu sezon adeta Saraçoğlu'nda cirit atmıştır.

Neden atmasınlar ki? 

Geçen yıl Türkiye'de yaşanan toplumsal olaylar, özellikle Gezi olayları Saraçoğlu tribünlerini de ikiye bölerken bu sezon bu protestoları engellemek amacıyla Passolig uygulamasına geçilmiş ve yönetim de buna çanak tutmuştur Telekom tribünündeki kararıyla.

7-Oyuncu performansı ve form düşüklükleriyle Teknik adam kararları da bu sezon kaçan şampiyonluğun nedenlerindendir.

Bu maddeyi fazla açmaya gerek yok, zira yapılan değerlendirmeler sezona yaygındır ve herkesin malumudur.

Kısacası Fenerbahçe bu sezon şampiyon olamamışsa yukarıda saydığımız ana başlıklar nedeniyle olamamıştır.

Toparlamak gerekirse, hakem kararları, TFF tarafından verilen çifte standart kararlar, rakiplerin Fenerbahçe maçlarındaki tutumları, medyanın rolü, fiziki şiddet, öldürmeye teşebbüs v.s. 

Akhisar Bld maçında Moussa Sow'un kesilen gollük atağı ile K.Erciyesspor maçının 90+3.dakikasında Diego Ribas'a verilmeyen penaltı pozisyonlarını sadece değerlendirin ve bu iki maçta Fenerbahçe'nin kayıp 5 puanını şimdiki puantajın üzerine koyun, liderin de bir o kadar puanını çıkın bakalım puantaj nasıl olacak? 

Sadece bu 2 maç yeter de artar bile şampiyonluğun kaybedilmesine..

Nihayetinde adına başlarda Süleymen Seba Sezonu denilen ancak ilerleyen süreçte yapılan uygulamalarla aslında adının "Felipe Melo Sezonu" olarak değiştirilmesi daha uygun olduğunu düşündüğümüz sezon böylece bitti.

Aksaray'da yapılan kabuller bitmez ama bu ülkede..

Ve bizler de bir sezonda daha kulaklarımızda o tatlı melodiyle yaşar dururuz..

"Nenni de nenniiiiii"

27 Nisan 2015 Pazartesi

"Sarı öküzü vermeyecektiniz."

27 Nisan 2006 tarihinde dönemin Fenerbahçe yönetimi, bakın nasıl bir açıklama yapmış..




O dönemde yaşanan hakem hataları, özellikle de Fortis Türkiye Kupası rövanşında Beşiktaş ile 1-1 berabere kalınan maçta hakem Selçuk Dereli'nin yönetimi sonrası büyük bir "kararlılıkla" yapılan bu açıklama, çok iyi hatırlıyorum o dönemde hepimizi umuda sevketmişti, işlerin düzeleceği adına. Daha doğrusu şöyle düşünüyorduk: "Fenerbahçe yönetimi, sporcusunun ve taraftarının hakkını korur, kararlıdır."

Ama aradan yıllar geçti, her sezon aynı senaryolar değişti durdu.

Senin lehine yapılan hatalarla sen belki bir elin parmakları kadar maç kazanmamışken ortalık yangın yerine döndü ama senin rakibin hakem hatalarıyla hemen her sezon senin rakibin oldu.

Bu sezon mesela, Bursa-GS, GS-FB, GS-Başakşehir, GS-Bursa, GS-Sivas, GS-Karabük maçlarında yapılan hakem hatalarıyla rakibin maç kazandı, Melo denen insanlıktan nasibini almamış, "Belhüm-Adal" seviyesindeki yaratık halen bu sahalarda arz-ı endam ediyor.

Ama buna karşılık sen sürekli dışlanmışsın, otobüsün kurşunlanmış, sporcun yuhalanmış, taraftarın darpedilmiş, şuben taşlanmış..

Peki sonra?

....

Dilimize gelenler, parmaklarımızdan dökülmüyor ne yazık ki..

Mesela 6 Nisan 2015 günü yapılan Yönetim Kurulu Toplantısı sonrası düzenlenen basın toplantısında, Asbaşkanlardan Deniz Tolga Aytöre'nin açıklaması ile 27 Nisan 2006 tarihli açıklamalar,



Ne kadar örtüşüyor değil mi?

İşte o tarihte yaşanan bu gel-gitler olmasaydı ve ya alınan kararlar uygulansaydı veya "uygulanacak kararlar alınsaydı" kısacası "sarı öküz verilmeyeseydi" bugün yaşananlar emin olun yaşanmayacaktı..

Buyrun işte o iki açıklama..

Ne kadar da benzer değil mi?

Peki bundan sonra ne olur?

Sezon sonu gelir, bir perde daha kapanır..

Yine tarihte anekdotlar, "Fenerbahçe, bütün sezon başabaş götürdüğü yarışı dramatik şekilde kaybetti. Falanca haftada şu futbolcusu golü atamadı, filanca haftada Teknik Direktörü şu hatayı yaptı v.s. v.s." şeklinde yazar da durur.

Ama tarihe hiçbir zaman şu not düşülmez :

"Fenerbahçe, aslanlar gibi bütün sezon boyunca şer güçlere karşı verdiği amansız mücadelede, özellikle saha dışı güçler tarafından engellendi, şampiyonluğu gasp edildi, tarihi yeniden yazması engellendi.."

Yani, geçmiş olsun bile demezler..

Sen böyle pasif kaldıkça..

Sen böyle hakkını aramadıkça..

Sen böyle oturduğun yerde ahkam kestikçe..

Otobüsün de taşlanır, şuben de kapatılır..

Oyuncun da yuhalanır, yöneticin de tartaklanır.

Vali de seninle maytap geçer, devlet te seni tiye alır..

O menfur saldırının üzerinden bugün itibariyle 23 gün geçti.

Koca 23 gün..

23 günde ne yapıldı?

Hangi mercilerde hangi haklar arandı?

Milyonların gözbebeklerine sıkılan hain kurşunun hesabını kim sordu?

Somut olarak ne elde edildi?

Tıpkı 3 yıl  önce CAS davasının geri çekildiği gibi "hangi hatırlı dostlar" dinlendi bu 23 gün içerisinde?

Veya hangi işler düzeldi de "06 Nisan 2015" tarihli basın açıklamasında verilen "gözdağı" hemen unutuldu..

Maçlara çıkmamanın cezası ligden ihraç mı?

Etsinler arkadaş...

Fenerbahçe, ligden ihraç edildiği için küçülmez, tam tersi daha bir büyür..

Pokerde bile blöfün peşinden gitmek, oyunun kuralıdır. Daha doğrusu, "doğrusudur.."

Ama biz böyle her hakkı yendikten sonra "içinde süslü cümlelerin yeraldığı ama asla birilerini tedirgin bile etmeyecek" tarzdan açıklamalar yaparsak;

Bizim daha çok hakkımız yenir.

Tıpkı aradan geçen yıllarda olduğu gibi.

"Sarı öküzün verildiği" günlerden sadece birisiydi 27 Nisan 2006

Evveliyatına gitmiyorum bile..

Yaşı müsait olanlar iyi hatırlar..

Tarih te yazar bunları.

Mesela 1961 yılında oynanan olaylı bir Gençlerbirliği maçı sonrası, Lefter'in de aralarında bulunduğu tam 6 futbolcuya 6 ay men cezasına karşılık, yedeklerle 3 gün sonra İstanbulspor'u 6-1 mağlup eden kadronun duyduğu direnci.

Mesela 1987 yılında olaylı Samsunspor maçından sonra, İsmail Kartal'ın da bulunduğu 5 futbolcuya 3-5 ay arası cezaların verildiğini..

Mesela yine bir seçim arefesinde, yani 12 Haziran 2011 seçimleri öncesi değil de, hemen sonrası 3 Temmuz sabahı sahneye konan ama daha sonra bizzat "Başbakan" tarafından söylenen "Kandırıldık" itirafının bugün dilendiriği gibi,

Daha onlarcası, yüzlercesi vardır Fenerbahçe tarihinde.

Hepsinde "bir Sarı Öküz" feda edilmiştir.

Ve de hepsinden sonra mağdur olan, mazlum olan hep Fenerbahçe olmuştur.

Tıpkı bugünlerde olduğu gibi..

5 Nisan 2015 Pazar

Çaykur Rizespor : 1 - Fenerbahçe : 5 ( Spor Toto Süper Lig 26.hafta maçı ) SİLAHLARIN GÖLGESİNDE !!



Fenerbahçe 5 atsa ne olur, 5 yese ne olur !!

Kimin umrunda ?

Kupa alsa ne olur, almasa ne olur, banane, sanane, kime ne?

Bu akşam yaşananlar, aslında ilk değil, eminiz ki son da olmayacak.

Yaşımız 42..

1983-84 sezonundan itibaren bu ligi neredeyse hafta hafta biliyoruz. Hatırlıyoruz.

10 yaşından itibaren de özellikle Fenerbahçe tarihi olmak üzere, bütün ligi arşivliyoruz gün gün..

Belgeleriyle, bilgileriyle..

Elimizde yaklaşık 40.000 resim, 15.000 sayfa belge var..

Yani kısacası bu olayları, yaşımız yettiğince yaşadık, gördük.

Bazılarının bizzat içerisinde yeraldık,

Mesela 17 Ekim 1992 tarihinde oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçını, Trabzonluların arasında izledik.

O gün, maçtan sonra yaşananları bizzat yaşadık.



Vahşet tablolarını, kanı, gözyaşını, 46 kişinin yaralandığı olayları dün gibi hatırlıyoruz.

Hakeza 29 Nisan 2006 tarihinde oynanan ve Fenerbahçe'nin 2-0 kazandığı maçta da tribündeydik.


Bizler, dışarıdan atılan yağmur gibi taşlardan kendimizi korumak için, tribün koltuklarını başlarımıza siper ederken, sonradan öğrendiğimiz kadarıyla maç sırasında yayıncı kuruluşun spikeri, "Sayın seyirciler, Trabzon'da yağmur başladı ve Fenerbahçe taraftarı kendilerini yağmurdan korumak için tribün koltuklarını söküyorlar" demesini de gördük..

Evet yağmur vardı o gün Trabzon'da..

Ama aynı zamanda taş yağıyordu çevre tribünlerden ve dışarıdan..

Şimdilerde söylenilen "3 Temmuz" yalanları değildi bu olayları ve kini başlatan..

Defalarca bu sayfalarda dile getirdik, yazdık..

Bu olaylar, daha Trabzonspor'un 1.lige yükseldiği ilk sezon olan 1974-75 sezonunda başladı..

O sezon  08 Eylül 1974 tarihinde Trabzon'da oynanan ve Fenerbahçe'nin Ender Konca'nın attığı golüyle rakibini 1-0 mağlup ettiği maçtan sonra başlamış bu olaylar..

 O maçta, Fenerbahçe'nin sağbeki olan Niyazi, rakip tribünlerden atılan bir şişe nedeniyle başından yaralanmış..


Ve daha sonra defalarca devam etmiş bu olaylar..

Mesela 14 Nisan 1985 tarihinde Trabzon'da oynanan ve 1-1 biten müsabaka içerisinde de atılan taşlarla Abdülkerim Durmaz, Önder Çakar, rahmetli Selçuk Yula, İlyas Tüfekçi saha içerisinde yaralanmışlar. Müsabakadan dönerken de Fenerbahçe takım otobüsü, tıpkı bu akşam olduğu gibi kurşunlanmış, bu kurşunlar takım otobüsünün camını delerken yine büyük bir faciadan dönülmüş..


Uzatmayalım, yani bu olaylar yeni değil..

3 Temmuz'da da başlamadı, 05 Mayıs 1996 da da..

Evveliyatı, 1974 yılına dayanıyor..

Yani iki takımın Trabzon'da oynadığı ilk maça..

Meraklısına daha detaylı anlatım aşağıdaki linkte..

www.dobrayorum.blogspot.com.tr/2014/03/yalanlar-ve-gercekler-iste-belgeler.html

Gelelim bu akşama..

Çaykur Rizespor maçı sonrası Fenerbahçe takım otobüsü, Trabzon'un Araklı ilçesi girişinde, çok kritik bir bölgede, sağ tarafı denizin olduğu bir viyadüğün tam üzerinde, yapılan ilk resmi açıklamalara göre karşı yönden gelen bir araçtan açılan ateş sonucu büyük bir tehlike atlatmıştır.





Otobüsün şoförü yaralanırken otobüste bulunan özel güvenlikçilerin gayretiyle otobüs durdurulmuş ve şoför şakağından yaralı halde hastaneye gönderilmiştir.





Yukarıdaki resme dikkatle bakıldığında, şoförün ağzında "ambu"  var. Yani solumu duran hastalara takılan bir tıbbi cihaz..

Ve de hastane başkhekiminin yaptığı açıklamada "Yüzünün sol tarafında kurşun yarası var, ağzından metal parçalar aldık." diyor..

Ama bu olay gerçekleştikten hemen sonra medyada estirilen, özellikle yayıncı kuruluşun başındaki kişinin "Bir arkadaşım aradı, taş atılmış" ve eski hakem, Trabzon bölgesi yerel gazetelerinden Taka Gazetesi Spor Müdürü Hamza Mısır'ın "Kurşun değil, taş, olay yerindeyim." şeklindeki yanıltıcı mesajları sonrası "Fenerbahçe otobüsüne taş atıldı" şeklindeki son derece komik bir durum da oluştu kısa süreli olarak.

Hatta Trabzon Valisi bile olayı daha detaylı araştırmadan TRT'ye yaptığı açıklamada "Taş atılmış" ifadesini kullandı.

Ama daha sonra anlaşıldı ki bir ateşli silahtan çıkan saçmalar.

Yani pompalı tüfek..

Olayın oluş şekli bütün vahametiyle ortada dururken ve henüz sıcaklığını korurken, kandan beslenen bazı vampir kılıklı yaratıklar da "Pompalıyı alalım, Fener'e gidelim" şeklinde kendilerince maytap geçtiler.

Hatta kin kusanlar, tahrik edenler, meydan okuyanlar vardı..

İşte bunlardan birkaçı.



Yukarıdaki gibi nefret mesajlarını aleni bir şekilde verenler hakkında çok merak ediyoruz 6222 sayılı kanun kapsamında ne tür işlemler yapılacak?

Yoksa bundan öncekilerde olduğu gibi görmezden mi gelinecek?

Türk futbolunan  nefret tohumu atanların bugün yapmış olduğu yayınlar da, açıkçası insana pes dedirtiyor...

Siz değil miydiniz daha geçen hafta ekranlarınızda "3 Temmuz olmasaydı Galatasaray bitmişti, kaostan kurtardık" itiraflarını gerine gerine anlatanlar?

Peki ne oldu da bu akşam bu manşeti atıyorsunuz ekranlarınızdan?


Futbola eğer birileri nefreti ektiyse, bunun baş sorumlularından birisi sizlersiniz..

3 Temmuz sürecinin başından beri her akşam 5 saat canlı yayın yaparak, her akşam Emre Usluları, Ekrem Açıkelleri, Mehmet Baransuları ekranlarınızda gerdan kırdırtan da sizlerdiniz..

Onların yapmış oldukları iftiraları gerçekmiş gibi izleyicinin gözüne gözüne sokan da sizdiniz..

Bugün daha neyin timsah gözyaşlarını döküyorsunuz?

Geçen yıl bu tarz yayınlar daha fazla yapılmıyordu?

Neden peki?

Cevabı gayet basit:

"Çünkü Fenerbahçe, geçen yıl Şampiyon olsa bile Şampiyonlar Ligi'ne gidemeyecekti ve oradaki yüklü paradan pay alamayacaktı, o yüzden Fenerbahçe taraftarının gazını almak pahasına geçen yılki şampiyonluğa pek te fazla ses çıkarmadınız"

Ama bu yıl Fenerbahçe şampiyonluğa doğru giderken her türlü dalavere, her türlü düzenbazlık ve sonunda Fenerbahçe takımını toptan yok etmek için otobüsü bile kurşunlayıp denize uçurmak gibi son derece vahşi bir plan ortaya konuyor.

Bu olay, kesinlikle bir tesadüf değildir, kesinlikle birkaç kişinin yaptığı bir organizasyon da değildir.

Geçmişte yapılan açıklamaları düşündüğümüzde daha net anlaşılıyor bazı konular..

Mesela bu mesajda, "Yargıtay" kararına göre "başkan bile olmayan" bu kişi ne diyor?


Veya aynı kişi, 14 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki mesajı verirken neyi amaçladı, neleri kastetti?



Böylesine vahşet dolu bir gecenin yaşandığı saatlerde bile demogojiden nemalanan, spekülatif haberlerden faydalanan veya beslenen, adına "gazeteci" denilen insanlar, büyük bir aymazlıkla şu mesajları da verebiliyorlar zaten, pamuk ipliğinden de ince ilişkileri olan, gerginleşen topluma..



Hangi birisini yazalım?

Hangi birisine dikkat çekelim?

Fenerbahçe takımına yapılan bu saldırı, aslında son günlerde çok ta garip bir şekilde yaşanan ülke gerçeklerinden acaba gündemi değiştirmek adına yapılan bir başka "eylem" mi sorusunu akıllara getiriyor?

Göreceksiniz bakın..

Yarından sonra Türkiye'de, Fenerbahçe'ye yapılan bu saldırı, Çağlayan'daki menfur saldırıyı unutturacak güzel ülkeme..

Hep öyle olmadı mı?

Toplumsal olaylar sonrası yaşanan ani gelişmeler, bir anda gündemi değiştirtmedi mi?

Mesela bu ülkede 4 gün önce bir elektrik kesintisi yaşandı ve 4 gün geçmesine rağmen daha henüz bir açıklama yapılmadı..

Aynı gün gerçekleşen menfur saldırı neticesinde şehit olan savcımızın kanı kurumadan, yaşanan bu olay, maalesef ki savcımızın acısını çabuk unutturacak bu millete..

Çünkü anlık yaşıyoruz vesselam..

Bütün bu orta oyunlar oynanırken, Fenerbahçe şampiyon olmuş banane, ikinci olmuş sanane..

Gerisi laf-ı güzaf..


8 Mayıs 2014 Perşembe

ŞİMDİ EYLEM VAKTİ , SÖYLEMİ GEÇELİM !!




Daha önce defalarca örneği görüldü.

Defalarca "malum camia" tarafından Fenerbahçe Spor Kulübü'nün manevi şahsiyetinde bütün fertlerine hem ayrı ayrı, hem de yekun olarak türlü hakaretler, tecavüzler, türlü türlü eylemler yapıldı.

Florya'da 14-16 Futbol Takımları maçında Fenerbahçeli futbolcular tekme tokat dövüldü.

14 yaşındaki çocuklardan bahsediyoruz.

Bütün ülkenin gözü önünde oldu bu yaşananlar.

Yapan da, şimdilerde "makas alan" Jefi idi..

Türk Telekom Arena'da Fenerbahçe aleyhine her maç açıktan açığa küfür var, taciz var.

"Parçalı formanın" olduğu her yerde, "kutsal armaya" hakaret var.

Aleni şekilde hem de..

Daha bu hafta başında Abdi İpekçi'de, Fenerbahçe Spor Kulübü Genel Sekreteri'ne yumruklu saldırı var.

Kameralar, gazeteciler önünde.

Kısacası var da var.

Hangisini sayalım ?

Hepsine verilecek cevapları belli : "Bizi bağlamaz, münferit olay."

Ama bu münferit olayların arkasında her ne hikmetse mutlaka bir yöneticileri var.

Şimdi de Konya dönüşü uçakta Fenerbahçe'ye yapılan toplu küfür var gündemde.

Dün akşam seremonide TFF Başkanı ile resmen dalga geçen, alay eden ve bütün sezon boyunca yaptığı o kadar terbiyesizliğe rağmen adeta kendisine koruma kalkanı olan kuruma "vefa borcunu ödeyen" Melo başta olmak üzere, futbolcuların ve bazı yöneticilerin Fenerbahçe'ye açıkça küfretmeleri bugün gündeme düştü.

Hal böyle olunca, yine başladı "demeç savaşları."

Fenerbahçe Spor Kulübü hemen bir yazı kaleme almış..

Ve de buyuruyorlar ki o yazının bir bölümünde, "Fenerbahçe Spor Kulübü olarak tavrımız nettir:

Bu eyleme karışan, engellemeyen ve bu ortamı hazırlayanların, yöneticilik, futbolculuk ve spor hayatları sonlandırılana kadar bu olayın takipçisi olacağız."

Eyvallah..

Eksik olmasınlar..

Ama bu defa gerçekten de Fenerbahçe Yönetimi'nden bu eylemi gerçekleştirmelerini bekliyoruz.

Beklemek te hakkımız zira..

Mesela Florya'da 14 yaşındaki çocukları döven Jefi isimli kişiye o zamanlar ne tür bir takibat yapıldı? Bi zahmet açıklayabilirler mi?

Zira o Jefi, yıllar sonra adını bu kulübün yöneticisine el kaldırarak bir kez daha duyurdu,

Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu üyelerine soruyorum ve diyorum ki;

Merak ediyorum, acaba ne yaparsınız?

Önemli olan açıklama yapmak değil Sn. Fenerbahçe Kulübü Yönetimi

Öyle süslü, cinaslı kelimelerle, tehditvari cümlelerle açıklama yapmak, sadece okuyanları cellallendirip "sosyal medyada gümbür gümbür çağlamalarını" sağlar..

Biz Fenerbahçe taraftarları, bugüne kadar yaşanılan kadar terbiyesizlikten, bu kadar aşağılanmaktan gerçekten de, kulübümüzün "kurumsal kimliği var" avuntusuyla defalarca hakarete uğramaktan sıkıldık, bıktık.

Artık bu kulübe dil uzatanların dillerini kesmelerini, el kaldıranların ellerini kırmalarını bekliyoruz.

Ama güzellikle, ama cebren..

Hani açıklamanızda belirtiyorsunuz ya; "Spor hayatlarını bitireceğiz." diye..

Hah işte, ondan yapmanızı bekliyoruz. Gerçi biraz beyhude bir bekleyiş ama..

Olsun, yine de "umut, fakirin ekmeğidir."

Siz böyle açıklama yapıp gerisini takip etmediğiniz müddetçe, veya açıklamadaki belirttiğiniz konuların sonuçlarını kamuoyuna aktarmadıkça, her yeni açıklamanız malum çevreler tarafından emin olun "kahkahalarla" karşılanmakta.

İşte bu nedenden ötürü, açıklama yapmadan önce "yapabileceklerinizi düşünün."

Sonra açıklayın..

Üç tane şerefsiz, baldırı çıplak, Fenerbahçe'nin bırakın kulüpçülüğünü, semtine bile layık olmayacak cenabet, her ağzını açtığında salyalar saçarak bu şerefli kulübün mazisine dil uzatacak ve benim yönetimim de "açıklamayla tehdit edecek."

Daha önceki açıklamalarınızda hani siz belirtiyordunuz ya; "Olayların takipçisi olacağız." diye..

İşte ben de şahsım adına buradan ilan ediyorum:

"Ben de bu açıklamanızın takipçisi olacağım Sn. Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu Üyeleri."

Bakalım sonuç ne olacak?

28 Nisan 2014 Pazartesi

3 Temmuz'dan bu yana.. Böyledir bizim sevdamız !! Bir şampiyonluk öyküsü !!

Gözlerinden çakmak çakmak kin, ağızlarından dolu dolu intikam, akıllarından ince ince şeytani planlar geçen bütün şer odaklarına karşı, 3 Temmuz denilen o meş'um süreçten bu yana verilen kutlu mücadelenin nurlu sabahında kazanılan bu şampiyonluk kimin eseri?

2010-11 sezonunun ikinci yarısında oynadığı 17 maçın sadece 1 tanesinde berabere kalan, içeride ve dışarıda bütün rakiplerini hizaya getiren, kazanırken bile onları asla küçümsemeyen, o sezon küme düşen Bucaspor ve Konyaspor dahil oynadığı bütün maçlarında adeta dokuz doğuran, kalesinde kabus dolu anları yaşayan, goller gören ve hatta mağlup duruma düşen Fenerbahçe, sezon sonunda 18.defa şampiyonluğunu ilan ettiği zaman hemen birileri düğmeye basmıştı.

"Karşı yaka" nın takımında o sezon yönetim değişmiş, bir sonraki sezon için büyük hamleler yapılmaya niyet edilmişti.

Bunun için de yüklü miktarda paraya ihtiyaç vardı.

3 Temmuz günü start alan bu şer operasyonunun hemen ertesinde CNN Türk'ün canlı yayınına katılan AKP Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş'ın, "Futbolda bugün itibariyle 6 milyar dolarlık bir pasta var, kimse bu pastayı tek başına birilerinin yemesine müsaade etmez." sözleri, aslında bu operasyonun da ana fikrini çok önceden gözler önüne seriyordu.

Ama "gören gözler" lazımdı bu detayı görmek için.

"Bakan gözler" değil..

Doğru ya, o sıralarda bütün "bakan gözler" fitili ateşlenen bu operasyonun ve kirli ittifakın çıkardığı patırtıya odaklanmış, o sırada da "birileri" parsayı toplama gayreti içerisine girmişti.

Önce, kongre üyeleri olan ve şimdilerde camialarının başına getirdikleri zat ile O'nun etrafında toparlanan zevat eşliğinde planlar yapılıyor, yemekler yeniliyor, hatta UEFA delegasyonu "misafir" ediliyordu özel konuk olarak.



Toplantılarda işlenilen ana tema "Fenerbahçe'yi, Şampiyonlar Ligi'ne almayın" dı.

Öncelikli hedef buydu.

Çünkü Fenerbahçe eğer Şampiyonlar Ligi'ne katılırsa, borsada değer kaybeden kulüp hisseleri ve maddi anlamda zora giren bütçe, bir nebze olsun rahatlayacak, yatırımcıya yine kazandırırken aynı zamanda da Fenerbahçe yükselişe geçecekti.

Bütün bu iftira ve karalamalara rağmen.

Medyada kurulan darağaçlarında, daha haklarında tutuklama kararı bile bulunmadan hükümleri verilen, hemen her akşam kendi yalanlarına ekran karşısındakileri de inandırmak için kırk dereden su getiren, kendi aralarında horoz dövüşü misali "objektiflikten" dem vuranlar, hatta ve hatta bu operasyonu tam 1 hafta önce kendi sosyal paylaşım hesabından "önümüzdeki günlerde bir operasyon yapılacak ama siyasi değil" sözleriyle "ağzından kaçıran" sözümona medya istihbaratçıları, müthiş bir dezonformasyon ile birlikte milyonları da yönlendirme gayreti içerisindeydiler Fenerbahçe'ye karşı.


Dönemin TFF Başkanı olan kişi de, bu ayakoyunlarına alet oluyor, oynanan oyunu göremiyor ve türlü türlü, birbiriyle çelişen açıklamalarının ardından nihai noktayı koyuyordu:

"Fenerbahçe, bu sezon Şampiyonlar Ligi'ne gitmeyecek, yerine TS gidecek."



Aylardır yapılan spekülatif haberlerle iyice dar boğaza giren Fenerbahçe, bu kararla birlikte iyice dibe çökerken gelirleri tamamen tarumar ediliyordu.

Öyle ki, günlük zarar onlarca milyon dolarlardan bahsediliyor, reklam ve sponsorluk anlaşmaları yeniden gözden geçiriliyor, yabancı futbolcular kulüpten ayrılmak istiyor, hatta Emenike örneğinde olduğu gibi formasını bile giymeden türlü tehditlerle ve iftiralarla sözleşmelerini feshediyorlardı.



İşte bu kara günlerin akabinde gelen sezonda ise Fenerbahçeli futbolcular, yüreklerini ve onurlarını ortaya koyarak bütün söylem ve iftiralara kulaklarını tıkıyor, sezonu "sadece 1 gol" az attığı için 2.sırada bitiriyordu.

Zira eğer o 1 gol son maçta atılmış olsa idi, "çifte kupayı" müzeye getirmeleri işten bile değildi.

Kazanılan Türkiye Kupası teselli olurken, ikinci sezonda çıkılan Avrupa Ligi serüveninde ise, kulüp tarihinin en başarılı sezonu yaşanılıyor, tam 69 resmi maç oynayan futbolcular sezonu Türkiye Kupası Şampiyonu, Lig ikinciliği ve UEFA Avrupa Ligi'nde yarı final oynayarak noktalıyorlardı.



Özetle;

Bütün bu kirli oyunlara karşı 2 sezonda 2 Türkiye Kupası, 2 Lig ikinciliği, 1 Avrupa Yarı Finali görüyordu bu camia ve fertleri.

Üstelik te bu zaferler elde edilirken statları kapatılıyor, haftalarca uzaklaştırma cezaları alıyorlar, futbolcuları türlü bahane ve komik gerekçelerle, olmayan "lan" larla, uydurma "dudak okumalarla" başkalarına olmayan "ekran görüntüleriyle" formalarından uzaklaştırılıyorlardı.

Caner Erkin, Emre Belözoğlu ve Raul Meireles örneklerinde olduğu gibi.


Ama bunların karşısında "asil evlat ve birinci sınıf vatandaş" rolünü giyenler ise, her türlü desteği yine sonuna kadar alıyorlardı.

Statlarında yaşanan her türlü şiddet eylemine karşı ceza almıyorlar, futbolcuları her türlü sertliğe ve hatta kasti tekmelere karşı görmezden geliniyor, kısacası her zaman olduğu gibi yine "es geçiliyorlardı."

Fenerbahçe camiasında ise Başkanları içeriye alınırken kaptanları Alex De Souza ise Karabükspor maçının 4.dakikasında dışarı atılıyordu, "tetikçi hakemler" tarafından.



Camianın bütün üyeleri gergindi.

Bütün üyeleri umutsuzdu.

Bütün üyeleri kırgındı sisteme karşı, sitem doluydu bu iki yüzlülüğe, kayırmacılığa karşı.

Yarışmacı ruhun gaspedildiği ve hatta iltimas geçildiği bu ortamda, Çağlayan'da, Silivri'de, Kadıköy'de polis jopuyla, biber gazıyla günlerini geçirmeyi öğrenmişler, artık acılardan acı duymuyorlardı.



Zira yürekleri ve bedenleri "nasırlaşmıştı" acı çekmekten.


Hissetmiyorlardı arık.


Yaşlısı genci, kadını erkeği, çoluğu-çocuğu bu şiddet evrelerinden geçiyorlardı.



Çileleri bitmemişti daha..

Ve 3.sezon..

Sezona Ersun Yanal hamlesiyle başlayan, az ama öz transfer yapan Fenerbahçe, pek çokları tarafından şans bile verilmemesine rağmen müthiş bir birliktelik örneği göstererek sezonu, haftalar öncesinden şampiyon apoletiyle tamamlamayı başarıyordu.

Ülkenin "kuzeydoğusunda" hergün isyan bayrakları açılıyor, lobi çalışmaları devletin zirvesine kadar uzanıyor, kabinenin üyeleri içerisinde bile açıktan açığa "Fenerbahçe'nin kupasını almak için inceden inceye çalışmaların yapıldığı" itirafları açıkça dile getiriliyordu.

Hergün farklı bir haber ortaya atılıyor, Başkan Aziz Yıldırım'ın yeniden içeriye alınacağı haberleri ısıtılıp ısıtılıp özellikle önemli maçlar arefesinde gündeme getiriliyor, haftalar ise birbirini izliyordu.

Hakemler sahada Fenerbahçe'nin haklarını "görmezden gelmek için" ellerinden geleni yapıyor, kasti tekmelere devam kararı çıkıyor, Karabük'te, Eskişehir'de, özellikle Sivas ve Elazığ'da oyuncuları bir hiç uğruna tribüne gönderiliyor, ama bu büyük camia "yoluna devam ediyordu."

Devletin zirvesi, ülke içerisinde hergün yaşanan olaylar karşısında bir "paralellik" arıyor, "dışarıya mesajları" artık hiç te devlet ağzına yakışmayan bir üslupla dillendirirken belki de ilk defa Fenerbahçeliler tarafından bu sözler nedeniyle "sessizlikle" karşılanıyordu.



Çünkü bu "paralel" çalışmalardan çok çekmişti bu camia ve fertleri.

Açık açık ifade edilen bu tehditler karşısında yılmayan, direnen, jopa tekmeyle karşılık veren, gaza göğsünü siper eden bu büyük taraftar, bugün ise kazanmanın haklı gururunu yaşıyor.

Çünkü onlar, bu başarı için maddi manevi bütün imkanlarını ortaya koydular.

Kulübün gelirlerinin gaspedildiği gün, Feneriumları resmen "patlattılar."


Yaptıkları alışverişle kulübe sıcak para girdisini sağladılar.

Öyle 300-500 binlik alışverişler değildi bunlar.

Bütün yurt genelinde yapılan kampanyalarda ciddi anlamda gelirler elde ediliyordu.

"1 günde 1 milyon" kampanyasıyla çıkılan yolun sonunda, kasaya tam "1 milyon 300 bin TL." koyuyorlardı.

Devletin zirvesi tarafından ortaya konan "paralel tehdit" bütün ülkede "karar düzeltmelerini" beraberinde getirirken maalesef Fenerbahçe hakkında verilen kararda ise "geçerli mahkeme" sıfatını alıyordu tarih sahnesinde.

Yetkileri lağvedilen, kararları yok sayılan bir ortamda Özel Yetkili Mahkemeler tarafından verilen kararların gerekçeleri yazılmamasına rağmen Yargıtay'dan jet hızıyla onamalar çıkıyor, tanığı olmayan, delili bulunmayan, muhatabı ise asla ortaya çıkartılamayan bir "sözümona davada" Başkan Aziz Yıldırım, 2 yıl 2 ay daha hapis cezası ile karşı karşıya kalıyordu.

Yurtdışında olduğu bir ortamda alınan bu karar karşısında hiç vakit kaybetmeden ülkesine dönen Aziz Yıldırım, binlerce kişi tarafından, üstelik te "bedava metro ve otobüsler" kullanmadan, "ertesi gün idari izinli" sayılmadan, "il dışından bindirilmiş kıtalar" gibi sevkedilmeden, akın akın, fevc fevc havaalanına koşan yüreği sevdalı insanlar tarafından karşılanıyordu.


Kıskanılırcasına hem de..

Dosya savcılarından birinin aylar sonra "Biz Fenerbahçe davasının birkaç günde biteceğini sanmıştık, ama bu direnişi gördükten sonra yanıldığımızı anladık" itirafı ise, bu büyük camianın aslında hakkını teslim ediyordu.

Ez cümle;

Bu sezon kazanılan şampiyonluk, her ne kadar bir bütünün eseri olarak görülse de özellikle Başkan Aziz Yıldırım'ın, camiasına bütün şartlarda verdiği birlik mesajları, durduğu dik duruş, söylemlerinden vazgeçmeden eyleme dönüştüren kararlı tavrı, yılmadan "yıldıran" tutumu nedeniyle bir başka değerlidir.

Aziz Yıldırım döneminde kazanılan şampiyonlukların en anlamlısıdır bu şampiyonluk.

Öyle ki, 2010-11 sezonundaki o zorlu süreçte bile, 17 de 16 yapılan o başarı tablosunda bile bu kadar zahmet, bu kadar çile, bu kadar ötekileştirilme yoktur.

Tecrit yoktur kısacası.

Dolayısıyla bu şampiyonluk, öncelikle "Aziz Yıldırım'ın" eseridir.


İkinci olarak, hemen her ortamda takımlarının ve camialarının arkasında duran, onları mağlubiyetler ve kötü günlerde bile destekleyen, maddi manevi her türlü imkanı sunan, bu camianın olmazsa olmazı durumundaki "Büyük Fenerbahçe taraftarının" eseridir.



Üçüncü olarak, sezon başında güven duyularak sunulan göreve talip olan, kendisine duyduğu güveni futbolcularına aşılayan, istenilen performansı sergileyen, dışarıda yaşananlar karşısında ekibini çok iyi idare eden, gergin ortamdan bütün takımı uzak tutan, demeçleriyle onlara duyulan güveni mağlubiyet haftalarında bile aşılayan "Ersun Yanal'ın" eseridir.


Ve tabi ki bu başarıda saha içi performanslarıyla büyük pay sahibi olan, dış dünyaya kulaklarını kapatarak sadece kendi işlerini yapmaya odaklanan, haklarında verilen büyük haksızlıklar karşısında işlerini yapmaya odaklanan asından yedeğine kadar, hatta alt yapı oyuncularına kadar "bütün Profesyonel Futbol Takımı" nın eseridir.



Onları bu başarılı yolda yanlız bırakmayan, her türlü ihtiyaçlarını karşılayan, "İdari ve Teknik Kadronun" eseridir.


Bu başarıda bütün payı geçenleri yürekten kutluyoruz..

Gönülden tebrik ediyoruz..

Nice nice şampiyonluklara diyoruz..

Kutlu olsun, mutlu olsun..