18 Mart 2011 Cuma

Çanakkale ruhuna sadakat, vatana hizmettir..



Çanakkale ile ilgili nutuklar atılır bilmem kaç yıldır bu memlekette..

Çanakkale ruhundan dem vurulur, nümayişler düzenlenir, çok zaman da birlik çağrıları yapılmasına örnek gösterilir hep Çanakkale..

18 Mart 1915 tarihinde zaferleşen bir direnişin öyküsüdür Çanakkale..

96 yıl önce yaşanan şartlar gözönüne alınacak olursa, Akif'in Safahat'ında söylediği gibi "Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın" cümlelerinde gizli olan mana ve o derin ruh, Çanakkale'nin aslında varoluş nedenidir, aslıdır, bizatihi kendisidir...

19 Şubat 1915 te Seddülbahir'de 72 Mehmetçiğin direnişi ile başlayan ve 18 Mart 1915 te zaferle neticelenen deniz muharebelerinin yapıldığı bölgeyi, her Türk evladının mutlaka ama mutlaka görmesi gerekir.. Ve de bu ziyarette düşünülmesi gerekir 57.Alay Şehitliği'ndeki mezarlar önünde, o kitabelere bakarken; "Bu millet, 100 yıl içerisinde nasıl bu hale geldi? Nasıl bu kadar bölündü? Ve nasıl bu kadar aslından uzaklaştı?" sorusu da yüksek sesle sorulmalıdır bütün birimlere ve bireylere..

Conkbayırı'ndaki siperlere bir an kendisinin yattığını hissetmelidir her Türk evladı.. Ve hemen 15-20 metre uzağındaki düşman siperleriyle arasında bir süngü mesafesi kadar olan, aylarca o siperler içerisinde aç-susuz ve sürekli olarak şarapnel parçalarının, bombaların ve cehennem gürültüsündeki seslerin bozduğu sinirlere rağmen yine de dirayetli davranarak ülkenin savunmasında "sadece ben varım" mantığıyla hareket eden ve bu uğurda canını seve seve veren 250 bin vatan evladının milliyetini, tabiyetini ve inancını da düşünmelidir aynı zamanda günümüz Türkiyesinde yaşayan her fert..

Zira 57.Alay Şehitliği'nde Mehmet te var, Dimitri de..

Aylarca siperlerde açlık ve salgın hastalık tehdidi ile mücadele eden Mehmetçik, aynı zamanda düşman kuvvetlerin verdiği psikolojik rahatsızlıkla da mücadele etmek zorundaydı..

Düşman askerleri, Türk askerinin açlık tehlikesi geçirdiğini bildiğinden ötürü, bir kaç konserve kutusunu süngülerin ucuna takara Türk siperlerine gönderirler, ucuna da not iliştirirler:

"Biz doyduk, biraz da siz yiyin Turko" diye..

Akıllarınca, Türk askerinin moralini bozacaklardır.. Psikolojik olarak galip geleceklerdir akıllarınca..

İşte tam o günlerde de civar köylerden yaşlı bir kadın, elinde bir torba keçi sütünden yapılmış yoğurtla çıkagelir Conkbayırı'na.. Ve orada, günlerdir ağzına tek bir lokma ekmeğin bile girmediği Mehmetçiğe, o bir torba yoğurtla minnet duygusunu göstermektir amacı, bir nebze yardımcı olmak istemektedir..

Mehmetçiğin fırsat ayağına gelmiştir..

Günlerdir, haftalardır açlık geçiren sanki onlar değildir..

Hemen yanıbaşlarındaki siperlerden kendilerine fırlatılan bozuk konserve kutularına karşılık, daha yeni mayalanmış yoğurdun torbasını karşı siperlere gönderirken, not ta hazırdır:

"Siz bize konserve gönderdiniz, baktık tadı değişmiş.. Yiyemedik.. Ama biz size günlük yoğurtlarımızdan ikram edelim, belki siz beğenirsiniz."

İşte o cehennemi andıran günlerde bile böylesine bir cevabı verecek kadar moral yönünden kendisini en üst düzeyde tutan Çanakkale ervahı, elbetteki zaferden başka bir düşünce içerisinde olmayacaktı.. Ve de olmadı..

Toprağa düşen her bir canın yerini, onlarca can aldı..

Yine Çanakkale'ye gidenler bilirler..

57.Alay Şehitliği'nde heykeli bulunan Zonguldaklı Hüseyin Dede'yi..

Hüseyin Dede, 57.Alay'dan geriye kalan tek askerdir.. Ve yaralı olarak İstanbul'a getirilmiştir.. Hastanede tedavi görürken, yaralandığını haber alan Zonguldak'ın köyündeki annesi, İstanbul'a gelir.. Hastane odasına girer ve oğluna "Oğul, oğul.. Hemen yarın tekrar Çanakkale'ye gideceksin.. Orada can verenler de bu memleketin evladı ve onların da anası var.. Senin yaran, Çanakkale'den gelmene sebep olamaz" diyerek yeniden evladını Çanakkale'ye gönderecek kadar göğsü imanla dolu olan, eli öpülesi memleket analarının evlatlarıydı Hüseyin Dede ve O'nun gibiler..

Şanlı tarihi, "şanslı talih" olarak algılayan bugünkü gençlikte acaba, daha 15-16 yaşında toprağa düşen binlerin hakkı yok mudur? Belki de insanı tedirgin eden en büyük düşünce budur.. Ve bizler, ne kadar "Asım'ın neslinin temsilcileriyiz?"

Veya ne kadar Çanakkale ruhuna sadığız?

Belki de sorulması gereken yegâne sual budur..

96.yıldönümünde,

Emanetinize "layık olamasak ta"

Affedin bizleri..

Ruhunuz şad olsun..

Mekanınız cennet..

2 yorum:

  1. Helal Olsun Sana Sevgili Kardesim. Beraber buyuduk, beraber oynadik, beraber okula gittik... Ama kader beni yaban ellere atti... Sonrasinda da birlikte zaman gecirdik, ama o cocuklugumuzda yasadigimiz aci tatli herseyin yerini hicbirsey tutmadi biladerim. Allah kalemine guc, dimagina keskinlik versin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim düşünceleriniz için, ancak isimsiz olduğu için inanın mesajın içeriğinden kim olduğunuzu hatırlayamadım.

      Geçmişle ilgili hatıraları paylaştığınıza göre mutlaka ki tanışıyoruzdur. Lütfen kimliğinizi de söylerseniz, memnun olurum.

      Saygılar..

      Sil